1 Temmuz 2016 tarihinde vizyona girdi. Adeta olacakları önceden biliyor gibiydi. Amerikalı siyahilerin ardı ardına ve adeta canlı yayınlarda vurulmalarının ardından ayaklanmalarından sadece birkaç gün önce ABD’de ve tüm dünya sinemalarında gösterime girdi. Her zaman olduğu gibi Hollywood yapımı kurgu filmlerin gösterime girdiği tarihlerle politik hayatta gerçekten meydana gelen olaylar arasındaki zamanlama ve eşgüdüm mükemmeldi.
İzleyenler anlamıştır,”Arınma Gecesi: Seçim Yılı”filminden bahsediyoruz.
Cinayet dahil herşeyin 12 saat süreyle serbest bırakıldığı Arınma Gecesi (Purge Night) olarak adlandırılan bu gece, ülkenin hemen hepsi beyaz olan “yeni kurucu babaları” tarafından yasal ve geleneksel hale getirilmiştir.
Mantık olarak insanlar bu günde yıl boyu biriktirdikleri öfkelerini, kızgınlıklarını, öldürme isteklerini gerçekleştirerek ruhlarını temizlemektedirler. Yeni kurucu babalar bunu bir çeşit sosyal emniyet sübabı gibi görmektedirler çünkü bu geceden sonra suç oranları düşmektedir. Arınma gecesinden en çok zarar görenler ise fakirler, zayıflar ve kendilerini savunmaktan aciz insanlardır (filmde ve gerçek hayatta bu Amerika’nın siyahilerine tekabül etmektedir). Ülke iki kampa ayrılmıştır çünkü bu gecede çoğunlukla kendisini korumaktan aciz olan yoksullar öldürülmekte, zenginler ise ya korunaklı evlerinde güven içinde oturmakta ya da insan avına çıkarak bütün sapık dürtülerini tatmin etmektedirler.
İşte serinin üçüncü filmi olan bu yapımın en enteresan noktası burasıdır. Çünkü filminin isminden de anlaşılacağı üzere konu ABD başkanlık seçimlerinin olduğu yılın arınma gecesini konu almaktadır. Arınma gecesi ABD’nin bağımsızlık günü olan 4 Temmuz günüdür ve ABD başkanlık seçimleri bilindiği üzere her zaman Kasım ayındadır. Filmde başkan adayları, biri kadın biri erkek olmak üzere iki kişidir. Adaylardan biri arınma gecesini adeta dinsel bir fanatizm ile savunan ve yeni kurucu babaların desteklediği beyaz bir erkek iken karşısında arınma gecesini kaldırmak isteyen ve yoksulların desteğini alan beyaz bir kadın senatördür.
Evet tam anladığınız gibi, filmde isimler farklı olsa da, Cumhuriyetçi aday Donald Trump ve Demokrat aday Hillary Clinton başkanlık adaylarıdır.
Bu filmin ABD başkanlık seçimlerini Hillary Clinton lehine etkilemek için yapıldığı oldukça aşikardır. Filmde erkek adayı destekleyenler zengin beyaz sınıf iken, kadın adayı destekleyenler fakir ve ezilen siyahiler ve Latinlerdir. Yeni kurucu babalar kurdukları arınma gecesi düzenine karşı çıkan kadın başkan adayını ortadan kaldırmak için plan yaparlar ve bir grup paralı askeri, öldürmenin yasal olduğu bu gece senatörü yakalayıp kendilerine getirmeleri için görevlendirirler. (Askerlerin başındaki komutanın kafasında t şeklinde değilde neo-nazilerin + şeklindeki gamalı haçını andıran devasa bir haç dövmesi bulunması dikkat çekicidir).
Filmi anlatmak yerine izlemenizi tavsiye edelim ve filmin kodlarına geçmeden önce bir hatırlatma yapalım.
2010 yılında Andre Bauer (eski Cumhuriyetçi Güney Caroline valisi) hükümetin fakirlere yiyecek yardımı/kuponu vermesi konusunda şu sözleri sarfetmişti:
“Büyükannem çok eğitimli biri değildi ama küçükken bana sokak hayvanlarını beslemememi söylemişti. Sebebini ise “beslersen ürerler” olarak açıklamıştı. Eğer bir hayvana ya da bireye fazla yiyecek yardımı yapılırsa problem daha da büyür ve onlar ürerler.”
İşte ABD halkının gözünde zengin güneyli Cumhuriyetçiler (Trump) tipolojisi budur.
Filmin kodlarına gelirsek:
1.Yeni kurucu babaların ülke yönetimine nasıl geldikleri filmde anlatılmamakla birlikte hemen tamamının beyaz ve güneyli aksanıyla konuştuğu görülmektedir. Yani bir nevi Yahudilerin kurduğu özgürlükler ülkesi ABD elden gitmiş yerine (açıktan söylenmese de) beyaz üstün ırkçıların sistemi konulmuştur. Erkek başkan adayı bu sistemi devam ettirecek olan kişidir. (Trump)
2.Film boyunca kendisini öldürmek için yakalamaya çalışanlardan kaçışında kadın adayı (Clinton) her seferinde kurtaran siyahiler ve Hispaniklerdir.
3. Filmin henüz başında geçen konuşmada Florida’nın seçimde anahtar eyalet olduğu söylenmekte ve filmin sonunda da kadın adaya (Clinton)seçim zaferini bu eyalet seçmeni getirmektedir. Burada hemen Haziran ayının ortalarında Florida’da bir gece kulübüne yapılan ve yaklaşık 50 kişinin ölümü ile sonuçlanan saldırıyı hatırlatalım. 16 Haziran 2016 tarihli“Amerika saldırısının kodları ya da olağan şüpheliler”başlıklı yazımızda bu saldırının “seçim ayarlı bir saldırı olduğu” düşüncemizi diğer olasılıklarla birlikte ele almıştık. Kasım ayında yapılacak ABD başkanlık seçimlerinde Florida eyaletinin nasıl bir rol oynayacağını dikkatle izleyeceğiz.
4. Filmin sonunda kadın adayın infaz edileceği kiliseye, senatörü kurtarmak amacıyla siyahi grup tarafından baskın yapılması planlanmaktadır. Çok sıkı korunan kiliseye ulaşmak için eski kurucu babaların (yani ABD’yi kuranların) kullandığı ve unutulmuş bir tünel kullanılarak sızılır. Filmde geçen konuşmalarda eski kurucu babaların yeni kurucu babalara bir çeşit ders vermesi benzeri bir konuşma ile bu ironiye vurgu yapılır.
5. Film, kilisede sapkın tarikatların kurban törenleri benzeri bir görüntüyle kadın adayın bıçakla boğazı kesilecekken siyahilerin yaptığı baskın sonucu kurtarılması ile son bulur. Bu operasyon sırasında yeni kurucu babaların başkanı ve birçoğu öldürülür. Aralarında erkek başkan adayının da bulunduğu (Trump) yakalanan diğerleri de tam öldürülecekken kadın başkan adayının karşı çıkması ile hayatları bağışlanır.
6. Seçimler olur ve kadın başkan adayı seçimi kazanır.
7.Filmin bitiş jeneriği çıktığında ise arka fonda haberleri sunan bir spiker, seçimleri kadın adayın kazanmasının ardından arınma yanlılarının (Trump) seçim sonuçlarına şiddet kullanarak reaksiyon gösterdikleri haberini vermektedir. Yani seçimlerin sonucunda bu kez ABD’de farklı olayların yaşanabileceğinin sinyalini vermektedir film adeta.
Filmin bilinçaltına verdiği mesaj oldukça nettir. “Eğer kadın aday seçilmez ise (Clinton) hepiniz, özellikle de siyahiler, yoksullar ve zayıflar arındırılacaksınız (yok edileceksiniz).”
Donald Trump’ın seçim sloganı olan “Amerika’yı tekrar büyük yap” ile filmin afişlerinden birinde boy gösteren katilin hemen üzerinde yazan “Amerika’nın büyüklüğünü devam ettir” sloganın benzerliği göze çarpmaktadır.
Son günlerde yeniden gündeme gelen ve siyahilerin ardı ardına adeta kışkırtılırcasına kameraların önünde sebepsiz yere öldürülmesi sonrasında çıkan olaylar gittikçe yayılmaktadır. 2014 Ferguson ve 2015 Maryland olayları hala herkesin hafızalarında tazeliğini korurken son meydana gelen olaylarla siyah öfke artık kontrol edilemez bir noktaya gelmiş/getirilmiş gözükmektedir. Bir siyah asker tarafından öldürülen 5 polisin ardından beyaz halkın silahlandığı, bir zencinin ağaca asılmış halde bulunduğu, ırkçı Ku Klux Klan örgütünün öldürülen polislere karşı misillemede bulunacağının ve 5 milyon zencinin sokaklara çıkacağının haberleri gelmektedir.
ABD sanki bir nevi”arınma gecesi”öncesini yaşamaktadır. Bu olaylara tepkiler ise ilginçtir.
ABD başkan adayı Hillary Clinton “Siyah hayatlar değerlidir” başlıklı twitter mesajına destek verirken diğer başkan adayı Donald Trump ise kanun ve düzenin sağlanmasına atıfta bulunmaktadır.
16 Haziran 2016 tarihli“Amerika saldırısının kodları ya da olağan şüpheliler”başlıklı yazımızda şöyle demiştik:
Kod 8: Amerikan halkının elinden ateşli silahları toplamak için bahane mi?
Önümüzdeki dönemde ABD para birimi Doların çökmesi ile dünyanın en borçlu ülkesi ABD’de meydana gelecek sosyal olaylarda, halkın yeni sisteme direnme gücü olan ateşli silahları ellerinden almak için bir bahane mi? Bu konuda son dönemde Hollywood dizi ve filmleri üzerinden halka pek çok mesajlar verildiğini hatırlatalım.
ABD Başkanı Barack Obama, saldırıyı terör ve nefret saldırısı olarak niteledi. Başkan Obama, Beyaz Saray’da yaptığı açıklamada, saldırının bir kez daha ABD’de silah satın almanın ne kadar kolay olduğunu gösterdiğini, buna karşı önlem alınmazsa, okullarda, gece kulüplerinde, meydanlarda, sinema salonlarında bu tür saldırıların önüne geçilemeyeceğini belirtti. (12 Haziran 2016)
Ve yazımızı şöyle bitirmiştik:
Bu bilgileri bir kenara not ederek Hollywood filmleri ile başladığımız yazımızı yine bu filmlerden biri ile tamamlayalım. Mayıs ayında gösterime giren “Kaptan Amerika, İç Savaş” filminin konusu kısaca şöyledir.
“Amerikan devletinin süper savaşçıları dünyanın her yerinde operasyonlar yapmaktadır. Nijerya’da bir teröristi yakalamaya çalışırken çevreye verdikleri hasar ve sivil kayıplar sonrası Dünya artık bu gruba tolerans gösteremez. ABD devleti baskılar karşısında gruba BM (Tek Dünya Devleti ya da Yeni Dünya Düzeni koduna dikkat) emrine girmesi talimatı verir. Bu durum grupta ayrılığa neden olur ve grup kendi içinde iç savaşa tutuşur”.
Filmin sloganı ise bugün hem AB hem de ABD’nin içine düştüğü sosyal ve ekonomik duruma mesaj niteliğindedir adeta.
‘Birlikteysek kazanırız, bölünürsek yok oluruz.”
Meydana gelen olaylar sonrasında ABD basınının attığı iç savaş, sivil savaş manşetleri yukarıda bahsettiğimiz filmi size tekrar hatırlatmış olmalı.
Bu olayların çok yakında patlak vermesi beklenen benzeri görülmemiş ölçekte bir finansal kriz/krizler zincirinin bir halkası olduğunu düşünüyoruz. Kaos planlayıcıları bir nevi işaret fişeğini ateşlediler gibi gözüküyor. Bu konuyu detaylı olarak bir sonraki yazımızda ele alacağız inşallah.
Bu arada unutmadan “Arınma Gecesi: Seçim yılı” filminin yapımcısını da zikredelim. Michael Bay. Hani şu 11 Eylül saldırılarından hemen önce muhteşem bir zamanlamayla gösterime sokulan ve sütunumuzda daha önce de konu ettiğimiz “Pearl Harbour” filminin yönetmeni. Yine geçenlerde dünyada gösterime giren “13 Saat; Bingazi’nin Gizli Askerleri” filminde teröristleri Türk bayraklı tişört ile gösteren filminde yönetmenin ta kendisi.
Herhalde durum yeterince açıklığa kavuşmuştur. Dedikodulara bakılırsa bir sonraki “Arınma Gecesi” filminin konusu küreselleşen arınma günü ile ilgiliymiş.
Batılı kaos planlayıcıları her ne kadar İslam coğrafyasına bu arınmayı her gün yaşatıyor olsalar da gerçek planlarının çok daha büyük ölçekte olduğunu tahmin edebiliyoruz.
Allah bu şeytanlara fırsat vermesin demekten ve elimizden geldiği kadar planlarını deşifre etmeye çalışmak amacıyla yazmaktan başka elimizden bir şey gelmiyor.
3 comments
Comments are closed.