TEKNOLOJİK KIRILMA TEKTONİK KIRILMAYA DÖNECEK Mİ?

Ömer Kayani

Büyümek isteyen şirketlerin halka arz edilerek cephanelerini yani yatırımcı paralarını topladıkları yerlerdir borsalar.  

Günümüz dünyasında şirketlerin devasa ölçeklere gelip sadece ülke sınırlarını değil insanların beyin bariyerlerini de aşmaya başladıkları artık herkesin malumu. Hal böyle olunca bu yasak bölgeye nüfuz edebilme becerisi olan yani artık dünyanın en önemli emtiası olan veri madenciliği (data mining) kapasitesi olan şirketler son 10 senede borsalarda inanılmaz değerlemelere ulaşmış bulunmaktadırlar.

Borsalar dediğimize bakmayın, dünyanın tek kayda değer borsası, beğenin beğenmeyin, Amerika’nın New York borsalarıdır.

İşte bu borsalarda 2022 yılının en çok kaybedenleri teknoloji/internet şirketleri gibi gözükmektedir ama son 10 senedir en çok kazandıranları da yine aynı şirketlerdi.

Bu şirketlerin borsada yaşadığı büyük kayıplar, zaten popüler olan olan şirket sahipleri/CEO’lar üzerinden “kim ne kadar servet kaybetti” konulu grafiklere konu oldu geçen sene.

“Amazon dünya üzerinde piyasa değerinden 1 trilyon dolar eksilen ilk halka açık şirket oldu.”

“Elon Musk servetindeki sert düşüş nedeniyle “tarihteki en büyük kişisel servet kaybı” başlığıyla Guinness rekoru kırdı. Hatta öyle ki Musk’ın kaybettiği yaklaşık 208 milyar dolar, Yunanistan’ın gayri safi yurt içi hasılasına neredeyse eşit.”

İsterseniz konuyu, servet kayıpları gibi popülist bir yaklaşımla değil biraz geriye giderek tarihsel süreç açısından inceleyelim.

DUVAR ORTADAN KALKINCA

1989 yılında Doğu ve Batı Almanya’yı ayıran Berlin duvarının yıkılmasıyla iki ülke birleşmiş, aynı şekilde lağv edilen SSCB ve ona bağlı ülkelerin birlikten ve Varşova paktından ayrılması ile dünyada “küreselleşme” kavramı ortaya atılmıştı.

Bu kavramın en önemli etki alanı ekonomik değişimin yanında bilgi ve teknolojinin daha hızlı yayılması idi.

Artık doğu blokunun başında bilgiyi süzüp istedikleri kadarını “yoldaşlarına” veren/değiştiren/çarpıtan ya da hiç vermeyen polütbüronun “büyük biraderleri” artık yoktu.

Bağımsızlığına yeni kavuşmuş bu ülkelere “özgürleştirilmiş” bilgi ve batının “özgür hayatının” hızla ulaştırılması gerekmekteydi.  

Amerikan borsalarında “internet ve teknoloji” şirketleri balonunun şişmeye başlama hikayesinin bu olayların hemen sonrasına yani 1990’ların başına denk gelmesi muhtemelen tesadüf değildir.

Peki bunlar tesadüf müdür?

“1989 yılında Time Inc. - Warner Communications ile birleşmeyi kabul ederek, 15.2 milyar dolarlık başlangıç ​​borsa değeriyle dünyanın en büyük medya holdingini yarattı. (...) birleşme, sektörü kökten değiştiren sismik bir medya değişimi olarak tasvir edildi.” (1990)
Şimdi filmi 10 yıl kadar ileriye sarıp bir habere dah göz atalım.

“350 milyar dolarlık “America OnLine” ile  “Time-Warner” evliliğine imza atan, Time Warner’ın ortaklarından ve CNN’in kurucularından Ted Turner…” (Ocak 2000)

Birinci birleşmenin bedeli 15 milyar ve sadece 10 sene sonra bir internet şirketi ile ikinci birleşme sonrası değerleme 350 milyar dolar?

O halde tarihe “dot.com” balonu olarak geçen olayı o günleri yaşamamış nesil için çok kısaca anlatalım.

DOT.COM BALONU ŞİŞMEYE BAŞLIYOR

1990’ların başında en çok kullanıldığı ABD’de bile internetin kullanım oranı yüzde 3’e bile ulaşamamıştır. Bağlanması ve kullanması belli bir bilgi gerektirdiği gibi hem çok yavaştır hem de resimler yüklenememektedir.

Kullanımı kolay ve resim yükleyebilen Mosaics tarayıcısının (browser) geliştirilmesi ile internet kullanımı ayda yüzde 1000 artmaya başlar. Hal böyle olunca, faizlerin düşük olmasının da etkisiyle ardı ardına internet şirketleri kurulmaya başlarlar.

Özellikle 90’ların ortasında olağan üstü hızlı Netscape’in piyasaya çıkmasıyla online alışveriş siteleri, arama motorları, sosyal medya sayfaları vb şirketler ardı ardına kurulur ve bazıları daha çalışmalarını bile bitirmeden borsalarda halka arz edilirler. Çılgın rakamlara ulaşılır. İşin bu hale gelmesinde Netscape’in etkisi büyüktür çünkü borsaya arz edildiğinde değeri dakikalar içinde 2.7 milyar dolara ulaşır ki bu çok büyük savunma firmalarının bile 40 yılda ulaşabildiği bir başarıdır.

Herkesin dilinde aynı şarkı vardır.

TEKNOLOJİ, KÜRESELLEŞME VE SERBEST TİCARET

Bu üçlü birleşerek yeni ve örnek bir ekonomik model meydana getirmiştir.  

Sonrası malumunuz, internet çağının “lale devri” başlamıştır. Konuyla alakalı her firma kârlılık durumuna bakılmadan borsaya arz edildiği anda çılgın değerlemelere ulaşmaktadır. Çılgın değerlemeler haliyle çılgın maaşları, çılgın harcamaları ve yatırımları da beraberinde getirmektedir.

Lale devri demiştik ya, Amerikan FED para musluklarını kısmaya başlayıp Japonya resesyona girince Amerikan teknoloji borsası Nasdaq tepetaklak düşmeye başlar. Milyonlarca dolarlık şirketlerin değerleri sıfırlanır. Şirketlerde dönen dolandırıcılıklar da ortaya dökülmeye başlar ve 2001 yılı Mart ayı itibariyle Amerika’da resesyona girer.

Bundan yaklaşık 6 ay sonra ise Amerika’da meşhur 11 Eylül 2001 saldırıları gerçekleşir ve Amerika çökerterek “özgürleştirdiği”  SSCB yerine koyacağı yeni düşmanı tanımlamış olur.

İSLAM DÜNYASI

Afganistan ile başlayıp Irak’la devam eden haçlı seferleri ve savunma sanayisine trilyonlarca doların akıtılacağı savaş ekonomisine dönüşü başlar Amerika’nın.

2002 Ekim ayında ise Nasdaq en dibe vurmuştur. Yarım milyona yakın kişi bu sektörlerde işini kaybederken, sayısız internet/teknoloji şirketi tarihe karışmıştır.

Nasdaq endeksinin tekrar eski tepe noktasına ulaşması 15 sene sürecektir.   

Borsada yaşanan kayıpları anlayabilmek için o kusursuz fırtınadan sonra ayakta kalabilmiş Microsoft, Amazon, Apple, Google firmalarından ikisinin hisse kayıplarına  bakalım.

Bugün bir dünya devi olan Amazon’un hisse değeri 107 dolardan 7 dolara, Apple’ın hisse değeri ise 5 dolardan 1 dolara kadar düşmüştür.

Yukarıda, FED faiz artırımı, Japonya’nın resesyonu, teknoloji şirketlerinin çöküşü konularını okurken bugünleri anlatıyormuşuz hissine kapıldıysanız kendinizi suçlamayın.

Yaklaşık 20 sene yani bir nesil öncesinde yaşananları anlatıyoruz ama herşey neredeyse üzerine karbon kağıdı konularak kopyalanmış gibi aynı, değil mi?

Şimdi “karbon kağıdı da nedir” diyecek bir nesil var ama onların google’dan bunun bilgisine ulaşma süreleri 3-5 saniyelerini alıyor.

Hatırlarsanız 2022 yılının Temmuz ayında “kırılabilecek her şeyi kırın” başlıklı makalemizde Lyn Alden’in sıfırlanan Luna/UST benzeri kripto paralarla ilgili yaptığı analizi aktarmıştık.

“Pazarlarda yapacağınız en iyi şey nedir? Herşeyi test etmek. Düşmanı ezin, önünüzden kaçışını seyredin, fenomenlerin ağıtlarını dinleyin. Kırılabilecek her şeyi kırın.”

DOĞAL SELEKSİYON

Tıpkı 2000’li yıllarda olduğu gibi Amerikan FED’in faiz artırımı ile kripto paralardan – teknoloji şirketlerine, ülkelerden – bireylere kadar her şeyin sınanıp kırılmaya çalışacağı bir döneme girildi.

Darwinci metodoloji ile en güçlü olanın ya da ortama en iyi uyum sağlayabilenin ayakta kalabileceği bir dönem bu.

Bu yüzden Elon Musk gibiler, fiyatlar en tepelerdeyken hiç durmadan ellerindeki Tesla hisselerini satarak bu muhtemel yeni ve zorlu döneme hazırlanırken, teknoloji stoklarında yaşanan her düşüşü alım fırsatı zanneden ve daha bir nesil önce yaşananlardan habersiz kitleler bu satışları coşkulu alımlarla karşılıyorlardı.

Plandemi döneminde Amerikan hükümeti hem insanları eve kapatmış, hem faizi düşük tutarak piyasayı paraya boğmuş hem de eve kapattığı insanlara yardım çekleri göndererek bu paranın hem teknoloji hem de kripto para borsalarına akarak daha da büyük balonlar oluşmasına sebep olmuştu.

Yani, 1990’lı yılların modeli, “Tesla” gibi yeni firmalarında eklenmesi ile ekonomi Matrix’ine tekrardan yüklenmiş, sistem beklenen ve bilinen aynı hatayı verince de faiz artırımlarıyla “reboot” yapılmaya başlanmıştır.

“Aynı şeyleri yapıp her seferinde farklı sonuç beklemenin ahmaklık olduğunu” bilecek kadar zeki olduğunu düşündüğümüz Amerikan oyun teorisyenleri, en sonunda aynı oyundan sıkılan aktörlerden birinin sistemde beklenmedik bir çatallaşmaya gidebileceğini de düşünmüşler midir, doğrusu merak ediyoruz.

Demokrat partili ABD Başkanı Bill Clinton’ın 1993-2001 yılları arasında “savaşsız küreselleşmeci” modelini Cumhuriyetçi Başkan George W. Bush 2001’de iktidara gelir gelmez bitirmişti.

Küreselcilerin mabedi “Dünya Ticaret Merkezinin” ikiz kulelerinin kim vurduya gitmesini sonrası İslam dünyasıyla “savaş modeline” trilyonlara varan paralar harcadı 2001 -2009 yılları arasında.

Demokrat partili Başkan Obama ise süregelen çatışmalar haricinde ülkesini doğrudan cephe savaşına sokmadan geçirdi iki dönemini (2009 – 2017), Arap Baharı tarzı iç karışıklıkları tercih etti.

Başkan Donald Trump iktidara geldiğinde (2017 – 2021) klasik Cumhuriyetçi Başkanlar gibi davranmadı. Savaş yerine korkutma/zorlama taktikleriyle silahlarını pazarladı. Cumhuriyetçi partinin derinleri ile tam anlaşamadı. Tüm anti – küreselci söylemlerine rağmen her iki tarafı da idare etmeye çalıştığını düşünüyoruz.

Demokrat partili Başkan Biden 2021’de göreve geldi ve çok uğraşmadan karşısında yeni düşmanını, Ukrayna’ya saldıran Rusya’yı buldu. Eski Başkan George W Bush gibi ikiz kuleler filan devirmeye gerek kalmadı.

Geçtiğimiz ay ABD Başkanlığına ikinci dönemde de aday olacağını açıklayan Başkan Biden’ın seçimler öncesi faiz artırımlarına devam ederek borsaların daha da çökmesine izin verip Rusya ile vekiller üzerinden sürdürülen savaşı tektonik kırılmaya yol açacak bir mecraya taşıyıp taşımayacağını bilemiyoruz.

Emin olduğumuz tek şey, “oğlunun bilgisayarı” ve “ortalıkta bulunan gizli belgeler” konuları üzerinden Başkan Biden’ıkendi taraflarına çekmek isteyenlerin onu önümüzdeki günlerde çok zorlayacaklarıdır.

Kırılgan yaşlı adamın bu strese ne kadar dayanabileceğini ise muhtemelen yakın bir zamanda göreceğiz.