ENFORMASYON SAVAŞINDA KAFASI KARIŞIKLARA ÇIKIŞ YOK

Ömer Kayani

Eski belgelerimizi temizlerken 20 gün süren eski bir yurtdışı seyahatimizin çizelgesi elimize geldi.

Tahran, İstanbul, Pekin, Manila, Hong Kong, Singapur, Cakarta, İstanbul, Tahran.

20 günde 6 farklı ülkeyi turladığımız ve kuşlar gibi özgür olduğumuz o günler aklımıza geldi.

Ertesi gün bir başka haber, takipçisi olduğumuz “Gıda Güvenliği Hareketi” nin whatapp grubu hesabına düştü.

“TBMM’ye aşı kartı olmayanlar alınmayacak.”

“Nereden nereye” dedik yüksek sesle.

15 Temmuz darbecilerine karşı savunduğumuz TBMM küresel güçlerin dayatmalarına yenik düşmüştü.

Sonra internetten kısaca “dünya havayollarının üst kuruluşu” diyebileceğimiz  IATA’nın oluşturduğu data bankası üzerinden covid -19 diktatörlüğü ekosistemine teslim olmamış serbestçe gidebileceğimiz ülkelere bakalım istedik.

Neredeyse hepsinde istisnasız uçuş yasakları/kısıtlamalar ya da geldiğinize bin pişman edecek uygulamalar var.

ÖZGÜR EŞKİYALAR

Bir tek ülke hariç.

“Meksika.”

“Bandidoları” (eşkiya) dünya literatürüne girmiş ülke özgürlüğünü yaşarken bir dönem “başıbozukları” ile Avrupa’ya korku salmış Türkler 1.5 yıldır ev hapis ile terbiye ediliyorlar.

Egemenliğin sembolü olduğu söylenen Türkiye Büyük Milllet Meclisine aşı olduğunuzu ispatlayan kartınız yoksa giremiyorsunuz.

Yetmiyor, ülkemizin en tepedeki yöneticisi bir ilki gerçekleştirdiği için dünya medyasının en önemli yayın organlarında “üçüncü doz aşı olduğunu itiraf eden ilk dünya lideri olarak” haber oluyor.

Covid 19 için dünya genelinde aşı konusunda yapılan “enformasyon savaşını” algılayabilenlerden bazıları “aşı karşıtlığıyla salgının kontrolden çıkartılarak ülkelerin felç edilmesi ve gıda tedarik zincirlerinin koparılmaya çalışılması yapıldığı” görüşünü savunurken bazıları da “gerçekte plandemi ile gıda tedarik zincirlerinin koparılmaya çalışıldığını” savunuyorlar.

Burada galiba tek güzel olan nokta “gıda tedarik zincirlerinin koparılmaya çalışıldığı” konusunda her iki grubunda hemfikir olması.

Yaz sezonu dünya gübre fiyatlarının en düşük olduğu zamanlar olmasına rağmen tüm dünyada fiyatların durmak bilmeden yükseldiğini sokaktaki insanlar farkedemiyorlar.

Dünya hükümetleri “enflasyon ve faiz” denklemi arasında sıkışıp kalmış durumdayken yalancı istatistiklerle günü kurtarma peşindeler.

Gıda fiyatları her geçen gün artarken, hükümetler gizlice gıda stokladıkları için dünya genelinde fiyatlar daha da artıyor.

Gelmekte olan yeni dünyayı okuyabilen insanlar kendi kendilerine yetebilecek şehirlerden kopuk çiftlikler yada topluluklar inşa ederlerken karşı görüştekiler bu korkunun soğuk savaş yıllarındaki nükleer savaş korkusu sırasında yaşanan “survivalist” (hayatta kalma) akımı kadar komik olduğu görüşünde.

Fakirle zengin arasındaki uçurumun modern dünya tarihinin en üst seviyesine geldiğini, yaşanan son olaylarla ülkeleri ayakta tutan orta sınıfında yavaş yavaş fakir kesime katılmaya başladığını birazcık gözlem yeteneği olanlar kendi çevrelerinde farkedebiliyorlar.

Kalan son bir parça paralarıyla kendilerini birazcık güvenceye alabilecek yatırım yapma imkanı arıyor insancıklar. Hükümetlerin ve küresel sermayenin “yasaklanacak ya da fiyatları uçacak” benzeri manipülasyonlarının sedep olduğu iniş çıkışlarda panikle ellerinde avuçlarında kalmış son yatırımlarını da eritiyorlar, kalanları da enflasyona kurban gidiyor.

Zengin ülkeler vatandaşlarına bedava para dağıtırken, fakir ülkelerdeki bankaların çoğunluğunun sahibi olan aynı ülkeler yoksul halklara kredi üzerine kredi veriyor, bu ülke halklarını sazan sarmalına iyice dolandırıyorlar.

Evlerine sıkıştırılmış insanlar her geçen gün artan psikolojik travma ile başa çıkmaya  çalışırken, sokağa çıkma yasağı olan gün ve gecelerde ellerinde makinalı tüfeklerle adeta haydut gibi yol kesen güvenlik güçlerine her geçen gün daha da alışıyorlar.

Küreselcilerin “Dünya Ekonomik Forumu” nun Covid 19’u “büyük finansal sıfırlama” için büyük fırsat olarak gördüğünü açıktan söyledi bugünlerde insan ister istemez şunu düşünmeden edemiyor.

“2015’de Yunanistan ekonomisi çöküp bankalara hücum başladığında korona yüzünden sokağa çıkma yasağı olsaydı ülkede hükümet/yönetim ne kadar rahat ederdi, değil mi?

Yine WEF’in “2030’da dünya” diyerek kendi sitesinde yayınladığı videosundan hareketle “bu adamlar özel mülkiyeti kaldırmaya çalışıyorlar” diyenlere “Reuter” gibi yayın organları küresel adıyla hemen bir “fact check” (gerçeklik kontrolü) yaparak konunun anlamının komplo teorisyenleri tarafından çarpıtıldığını iddia ediyorlar.

Yıllardır filmlerle bilinçaltımıza ektikleri tohumlar üzerinden gelmekte olanı anlatmaya çalışırken “komplocu” muamelesi gören bizlerin söylediklerini bugün WEF kendisi anlatıyor.

  • “İnsanlar, ev, araba ve beyaz eşya gibi ürünleri satın almak yerine daha çok kiralama yoluna gidecek.”
  • “Başta ‘et’ olmak üzere, bazı gıdalar daha az tüketilecek”
  • Hastaların organ bağışı beklemesine gerek kalmayacak, 3D yazıcı teknolojisiyle üretilen organ, doku, kemik, hastalara şifa olacak.

Sütunumuza sadece 3 maddesini alabildiğimiz bu “hedeflere”, (afedersiniz onların “gerçeklik kontrolörlerini” üzmeyelim) “öngörülere” nasıl ulaşılacağını biz ve bizim gibiler zaten senelerdir yazmıyor muyuz?

 “Hayvan kıyımından, ekonomilerin iflasına, büyük kitle hareketi ile toplumların karıştırılmasından robotlaştırılmış insanlara” kadar anlatmadık mı?

Dünyanın her yerinde “akıllı şehirler” reklamı ile şeytani şehirlerin kurulacağını yazmadık mı?

Yine ilginç bir şekilde bu yeni “akıllı şehirlere” en teşne 4 ülkenin Mısır, Suud, BAE ve Türkiye gibi İslam dünyasının en önemli 3 ülkesi olması size de tuhaf gelmiyor mu?

Akıllı şehirlerin finansmanı konusunda adı geçen ülkenin kendi ülkesinde şeytani bir kontrol/gözetleme düzeni kurmayı başarmış küresel “Çin” finansı olması tesadüf mü?

TUHAF ZAMANLARDA YAŞAMAK

Peki bu akıllı şehirler kurulduğunda, buraları aklı, finansmanı, teknolojisi, mühendisi ve işçisi ile inşa etmiş hangi “nüfusu çok fazla” olan ülkenin vatandaşları yaşayacak dersiniz.

Çinlilerin kadim bir bedduası vardır.

“Tuhaf zamanlarda yaşayasın.”

Henüz o tuhaf zamanların başlangıç safhasını yaşıyoruz ve kafası daha şimdiden karışanların Allah yardımcısı olsun demekten başka bir şey gelmiyor elimizden.

Ülkelerin yöneticileri küresel para sahipleri ile ulus devletler arasında sıkıştıkça bu tuhaflıkların daha da artacağını size garanti edebiliriz.

Bu tuhaf zamanlarda en önemli silah, görebildiği gerçeği “kime batarsa batsın” haykırabilenler olacaktır ama etkileri ne olur tahmin etmek zor değil.

Bununla birlikte kendilerini çaresiz hissedebilecek olanlara şu Doğu Afrika atasözünü de hatırlatmak isteriz.

“Eğer bir şeyleri değiştirebilmek için çok küçük olduğunuzu düşünüyorsanız bir kaç sivrisineğin olduğu bir odada bir gece geçirmeye çalışın.”

———————————————————————–

GRİ TOPLULUKLAR

Gerçeği göremeyen ya da görüp troll/linç korkusundan söyleyemeyen insanlar ile her duyduğunu/gördüğünü “tik tok” tadında gerçek zanneden anlayışı kıtlaştırılmışlar arasında sıkışıp kalanlar, hiçbir şeye ses çıkarmamaya, görüş bildirmemeye, sadece dinlemeye başlıyorlar.

Dünyanın her yerinde büyük bir “susan kitleler” ya da “gri topluluklar” oluşuyor.

Enformasyon savaşının ortasında kalan “kafası karışıkların” da eklenmesi ile iş içinden çıkılmaz bir duruma gelmiş gözükse de herkese naçizane tavsiyemiz en azında kafalarını şu konuda çok net tutmaları.

“Bildiğimiz dünya tarihinin içine sıkıştırıldığımız “tuhaf zamanlar matrix” inde şeytan ve insanoğlu birbirlerinin gözlerinin içine hiç bu kadar yakından bakmamışlardı.”