BATI MEDENİYETİNİN SONUNU TETİKLEYEN DİZİ

Uzunca bir zamandır Trump ve Küreselcilerin tutuştuğu savaşı dilimiz döndüğünde anlatmaya çalışıyoruz.

Bazı dostlarımız bu konuya niye bu kadar vakit ve mesai harcadığımızı soruyorlar.

Bize göre bu savaş dünyada meydana gelen birçok jeopolitik kırılmanın ana sebeplerinden birisidir.

Neyse ki geçen hafta ortasında Amerika Başkanı Trump imdadımıza yetişerek Birleşmiş Milletler Genel Kurulunda kürsüden şüpheye yer bırakmayacak büyük bir açıklıkla ve bu durumu ilan etti.

“Benim ülkem halkın iradesini ve özgürlüğünü her şeyin üstünde tutan bir ülkedir. ABD 2.5 trilyon dolar harcamış ve ordusunu yenilemiştir. Açık ara dünyanın en güçlü ülkesidir. (…)  Özgürlük istiyorsanız ülkenizle gurur duyun, barış istiyorsanız ülkenizi sevin. Bilge liderler her zaman kendi ülkelerinin iyiliğini ön planda tutmuşlardır.

Gelecek küreselcilerin değil, vatanseverlerin olacaktır.” 

Ya sonra?

Trump’ın bu sözleri sarfettiği BM Genel kurulu konuşmasını takip eden saatlerde ABD Temsilciler Meclisi Başkanı Nancy Pelosi, Başkan Donald Trump’ın azledilme sürecinin başlatılması için ilk resmi girişimi yaptıklarını açıkladı.

Daha önce Trump’a karşı yürütülen diğer soruşturmaları yüzlerine gözlerine bulaştıran demokratların (ve Amerikan yerleşik düzeninin) yeni hamlesinde konunun ne olduğunun pek önemi yok aslında çünkü Trump BM kürsününde açıkça savaşın ismini tüm dünyaya deklare etmiş durumda.  

İşte bu yüzden filmler ve belgesellere yansıyan ve bilinçaltını ele geçirmeye yönelik hamleleri uzunca bir süredir deşifre etmeye çalışmaktayız.

Tam bu konu ile ilgili olarak geçen hafta BBC “25. yıl dönümünde Friends eleştirisi: Efsane dizi nasıl ‘okumuş düşmanlığı’ yaydı, Trump’ın yükselişi ve Brexit’te nasıl rol oynadı?” başlığıyla ilginç bir habere imza attı.

Amerikalı çizgi roman yazarı David Hopkins’in üç yıl kadar önce “Friends” (Arkadaşlar) dizisi ile ilgili kaleme aldığı “Batı medeniyetinin sonunu tetikleyen dizi” başlıklı makalesini 4 milyonu aşkın kişinin okuduğunu belirtiyordu BBC.

Hopkins BBC’ye sözlerinde bir abartı olduğunu ama özellikle dikkat çekmesi için böyle bir başlık attığını söylüyor ve “Friends’de olanlar dünyada olacakların habercisiydi” diyor.

Peki yazarın bu iş için gösterdiği sebep ne imiş?

Dizide birçok kez boşanmış paleontolog (Fosil bilimci) Ross karakteriyle arkadaşları dalga geçiyormuş. Yani bir bilim adamına pardon yanlış olmasın bir bilim insanına nasıl böyle bir saygısızlık yapılabilirmiş? Amerika’da hızla yayılan acımasız aydın düşmanlığının simgesiymiş. Yetenekli ve bilgili bir adam ülkesinin budala vatandaşları tarafından hedef alınıyormuş?

Buraya kadar “yazarımız konuyu öyle okumuş, saygı duyarız” diyebilirsiniz.

Ama asıl derdini gösteren aşağıdaki yorumlar da kendisine ait.

O dalga geçişlerin (bilim adamı karakteri ile) Donald Trump’ın ABD başkanlığına yükselişi, İngiltere’de Brexit hareketinin zaferi gibi gelişmelerde rolü olan “aydın-okumuş düşmanlığı” olgusunun habercisi olduğunu düşünüyor yazarımız. Hopkins’e göre iki ülkede de siyaset dünyasını tamamen yerinden oynatan bu gelişmelerin temelinde “bilgi ve tecrübe”ye dair yerleşik ölçütlerin reddedilmesi de var ve Trump’un en önemli görevlere tecrübesiz kişileri getirmesi ya da rahatça iklim değişikliğinin bilimsel kanıtlarını sorgulaması bunun örnekleri.

“Çok yakında biz Amerikalılar politikacılara yetenekleri, bilgi ve tecrübeleri nedeniyle oy vermeyi tamamen bırakacağız. Onun yerini ‘kiminle bira içmeyi isterdik’ gibi ölçütler alacak. Bu ürkünç bir şey” diyor Hopkins.

Herhalde yazarımızın asıl derdini anladınız.

Bir de bu dizinin son bulması ile onun bıraktığı boşluğu Trump’ın “Apprentice” (Çırak) dizisinin doldurduğunu söyleyerek niyetini iyice belli ediyor.

Aynı yazıda görüş belirten medya eleştirmeni Brian Lowry “bu programı izleyen milyonlarca izleyici nezdinde Trump hakkında başarılı ve kararlı bir lider imajı oluştuysa, bunda, Friends’in yerini ona bırakmış olması da dolaylı bir rol oynadı” diyor ve açıklıyor:

“Eğer Friends oyuncuları her bir bölümü için 1 milyon dolar kazandıkları diziye devam etmeye istekli olsalardı, onun oynadığı saate konan Trump’ın programı bu kadar büyük bir hit olmayabilirdi.”

İşte yerleşik bilimi ve bilim insanlarını yüceltenlerin müthiş “bilimsel” argümanları bunlar.

Adı geçen dizide 3 kız 3 erkeğin evliymiş gibi aynı evde kalmaları, çamaşır değiştirir gibi sevgili değiştirmeleri, her türlü sapıklığın tatlı bir şirinlikle verilmesi, hiçbir ahlaki kurala riayet edilmemesi filan batmamış yazar ve eleştirmenlere.

Batı medeniyetinin sonunu getiren varsa yoksa kutsal yerleşik bilimlerine laf edilmesi ve asıl acı olan Trump’ın seçimi kazanması ve Brexit.

Yani küreselcilerin nefret ettiği herşey.

Bu kadar mı?

“Epstein, Koch kardeşler, Soros, Amerika’nın 2020 Savaşı” başlıklı yazımızda “Amerikan sağına hitap etme amacıyla kurulan “Fox News” ün kuruluşunu ve kurucusu Roger Ailes’in hayatını anlatan mini dizi “Loudest voice” (en yüksek ses) için Hollywood’un yaklaşan 2020 Amerikan seçimleri öncesi seçmeni Trump’a karşı etkileme amacı taşıdığını söyleyebiliriz” demiştik.

Aynı dizide Ailes, Trump’ın başarılı giden seçim kampanyası için karısına şöyle demektedir:

“Seçimlerde siyasal partinin yerini televizyonun aldığını Donald Trump’ın kanıtlamak üzere olduğunu düşünüyorum.”

Ama Netflix olmadan düğün olur mu?

Küreselcilerin kanalı Netflix ardı ardına yaptığı belgesellerle 2020 Başkanlık seçimlerinde Trump’ın karşısında yerini almaya devam etmektedir.

Mesela “Great Hack” (Büyük Hack) belgeseli “Cambridge Analytica” skandalını belgeselleştirerek,  Facebook datalarının yasal olmayan kullanımı ile Trump’ın nasıl Amerika Başkanı seçildiğini çok detaylı ve çok etkileyici bir şekilde anlatmaktadır.

Bu belgeseli izleyen ortalama bir Amerikalının aklına gelecek ilk şey şudur:

“Çok kötü kandırılmışım.”

Cambridge Analytica ile seçimi kaybedenler “Büyük Hack” belgeselini yaparak Amerikan halkının (yani bidon kafalı olanlarının) bilinçaltına nasıl ahmak yerine konulduklarının şüphe tohumlarını ekerek  2020 seçimlerinde bunun intikamını alma dürtüsü oluşturmaya çalışmaktadır.  

Ne demişti Hillary Clinton?

“Seçimi bana Facebook kaybettirdi”.

Yine Cumhuriyetçi partiden Başkan seçilen George W Bush’un Amerikan Başkanlık seçimlerinde kendi partisinin adayı Trump’ı değil de rakip partinin adayı Hillary Clinton’ı destelediğini hatırlayın.

Eğer gündem değişmezse ve nasip olursa bir sonraki yazıda bu belgeseli geniş bir şekilde analiz edelim diyerek şimdilik belgeselden iki paragraf aktarmakla yetinelim:

“İzinleri ve haberleri olmadan tüm ülkenin psikolojisiyle oynuyorsunuz. Sadece psikolojileri ile oynamakla kalmıyorsunuz demokratik süreçle de oynuyorsunuz.”

“İnsanlar propagandanın işe yaradığını kabul etmek istemezler. Çünkü kabul ettiklerinde aldanabilecekleri ile yüzleşmek zorunda kalırlar.”

Kısaca, kendi lehine çalıştığı sürece her şeyi yapmayı mübah gören Amerika’nın Küresel dünyaya eklemleşmiş sistemi, başka derinliklerin desteği ile iktidara gelen ve kendi dünya görüşüne ve çıkar odaklarına uymayan bir adamı içinden atmaya çalışmaktadır.

Trump’ın hayranı değiliz ama Türkiye gibi ülkelerin güç devşirebildiği ender zamanların süper güçlerin birbirleriyle ve kendi içlerinde çatıştıkları zamanlar olduğunun bilinciyle çatışan taraflara gazanız mübarek olsun diyoruz.

Bunca şey olurken Amerika içinde yaşanan bu savaşa mesai ayırmayalım mı?