Ejderhanın kuyruğunu Türkistan’ın doğusunda kıstırmak

Öznede Uygur Türkleri gözükse de bu savaşın gerçek taraflarının Çin ve Amerika olduğu aşikârdır. Amerika, kurucu kafası İngilizlerin Almanlara ve hatta tüm dünyaya karşı başarıyla uyguladıkları deniz yollarını kontrol ve abluka stratejisini gelecek projeksiyonlarında tek rakibi gözüken Çin’e karşı uygulamaktadır.
İki yıl önce Myanmar olayları vesilesiyle bu haritayı hazırlayarak Çin’in nasıl ablukaya alındığını anlatmaya çalışmıştık. Kuzey Kore’yi sopa ve havuç diplomasisi ile Çin’den koparmaya çalışan, Tayvan’ı silaha boğup Çin’e karşı kışkırtan, Hong Kong’ta demokrasi havariliğine soyunan, Filipinler’e DEAŞ’ı taşıyan, Myanmar’ı karıştıran, son günlerde Japonya’ya yeni füzeler yığacağı haberleri çıkan, Çin füzelerinin Rusya’nın kalbini vurabileceği haberlerini yaptıran Amerika’nın Türkistan’ın Doğu’suna ilgisi yeni değildir.
1980’lerde SSCB’yi (Rusya) yıkmak için Afganistan’da Mücahitleri destekleyen, 1990’larda SSCB’nin çöküşü ile mücahitleri mutasyona uğratıp onlardan El Kaide’yi ortaya çıkaran, bu örgüt bahanesi ile 2000’lerde İslam coğrafyasını yeniden parçalayacak Afganistan ve Irak’ın işgalini dizayn eden, 2010’larda El Kaide’yi mutasyona uğratarak DEAŞ’ı çıkartıp, Libya ve Suriye üzerinden parçalama ve yıkım işlerine devam eden Amerika’nın bir sonraki 10 yıl hedefinin 2020’lerde Çin olduğu görülmektedir.
II. Dünya savaşı öncesi Japonya’yı ablukaya alarak petrole erişimini engelleyen Amerika Japonya’ya Pearl Harbour saldırısını yapmaktan başka çıkar yol bırakmamış ve ardından patlak veren savaşla bu ülkeyi yıkıma uğratarak boyunduruğu altına almış, Güneş İmparatorluğu daha fazla yayılamadan Pasifik’te noktalanmıştır.
Ama ablukalar değişen zamanlarla birlikte haliyle farklılık göstermektedir.
Muhtemeldir ki Çin, Amerika’nın gelecekte oluşturabileceği denizden ablukasına görerek bir karşı strateji olarak küreselcilerle birlikte “kuşak-yol” projesini geliştirmiştir. Amerika ise Çin’in büyük yatırımları olan ülkeleri ve petrol ihracatçılarını hedef alarak cevap vermektedir.
Birçoğu Müslüman olan bu ülkeler Amerika’nın hedefi olurken diğer yandan da Çin’in gelişmekte olan ülkelere verdiği kredilere karşı Amerika kara propaganda yapma peşindedir. Oysa Çin’in borç verme stratejilerinde taklit ettiği ülke Amerika’nın (Marshall yardımları) ta kendisidir.
Amerika bir yandan Çin’in yoğun petrol ticareti yaptığı ülkeleri karıştırırken diğer yandan da Anglo Sakson cephe oluşturarak (Amerika, İngiltere, Avustralya, Kanada, Yeni Zelanda) ablukayı sıkılaştırmaya çalışmaktadır. Avustralya geçtiğimiz hafta Fransa’dan ülkenin “barış zamanında en büyük yatırımı” olan 50 milyar dolarlık 12 adet denizaltı siparişi vermiştir. Yine Avustralya’nın ülkede oluşturulacağı yeni Amerikan üsleri Çin’in tepkisini çekmektedir. İngiltere ise birkaç gün önce Pasifik okyanusuna uçak gemisi gönderme kararı alırken, geçtiğimiz aylarda Çin devletinin dev teknoloji şirketi Huawei’nin (sözde) sahibinin kızının Kanada’da tutuklanması skandalı ortadadır.

Amerikalıların “büyük stratejileri” için işlerini yaptıracakları “kullanışlı aptal” bulma huyu artık dünyanın mâlûmu olan bir konu hâline gelmiştir. Bu bağlamda Türkistan’ın Doğusu meselesini kaşımaya ve büyütmeye devam edeceği açıktır. Denizden kuşattığı bu ülkeyi karadan da kuşatarak Çin’in “yeni ipek yolu” gibi romantik isimlerle dünyaya pazarlamaya çalıştığı ticaret otobanını daha başladığı yerden akâmete uğratmaya çalışacaktır.
Amerika’nın Doğu Türkistan’a sızma konusunda ne kadar başarılı olacağı bir soru işareti olmakla beraber Çin’de oluşturacağı paranoyanın çok etkili bir silah olduğu ortadadır. Çin kendince bu sorunu çözmek için çok ilkel toplu beyin yıkama ve asimilasyon politikalarına yönelerek aslında Amerika’nın kazdığı kuyuya düşme riskini artırmakta, bir mânâda başına dert olacak bir direniş hareketini kendi eliyle oluşturmaktadır.
Uygur Türkleri, maalesef dünyanın tüm Müslümanları gibi, büyük satranç tahtasında cepheye ilk sürülecek “piyonlar”dır ve bu konuda Türkiye’ye istemese bile büyük görevler düşmektedir.
2009 yılında dönemin Cumhurbaşkanı Abdullah Gül 14 yıl aradan sonra Çin’e gidip geniş çaplı anlaşmalara imza attıktan sadece bir hafta sonra Urumçi’de Uygurlar ile Han Çinlileri arasında kanlı hadiseler çıkmıştır. Çatışmada çoğunluğu Han milliyetinden olmak üzere 197 kişinin öldüğü bin 700’e yakın kişinin de yaralandığı Çin tarafından bildirilmişti.
Bu hadiseyle Türk Devletinin Çin Devleti ile sıkılaşan ilişkilerine darbe vurulmaya çalışıldığı çok açıktır.
Amerika, tıpkı II. Dünya savaşıyla Japonya’ya yaptığı gibi, ejderhanın kuyruğunu daha da büyüyemeden Doğu Türkistan’da da kıstırmaya çalışacaktır. Dolayısıyla Doğu Türkistan meselesinin önümüzdeki günlerde daha çok gündeme geleceğini söyleyebiliriz.
Burada Türkiye’ye düşen görev, ülkemizde yerleşik bazı kuruluş ve derneklerin içine sızmış ajan provakatörlerin kışkırtmalarına/dezenformasyonlarına aldırmadan bu konuyu suhulet içinde sadece ve sadece Çin ile birlikte çözmeye çalışmaktır.
Çin tarafından Doğu Türkistan’da yapılacak bir Müslüman soykırımının sadece Anglo Sakson cephe için değil aynı zamanda Çin’in arkasına geçmiş özellikle İslam dininden korkan şeytanî Küreselciler içinde en iyi oyun senaryosu olduğu herkesin aklının bir köşesinde olmalıdır.