Rahman Nizami’nin ailesiyle son anları…

Şehit Mevlana Mutiur Rahman Nizami, Cemaat-i İslam Partisi’nin Emiri, aşırı seküler zorba Bangladeş rejimi tarafından 10 Mayıs 2016’da idam edildi. Nizami’nin şehadetinden hemen önce aile fertleriyle yaptığı son görüşmenin kaydı üzerinden bir yazı kaleme alan Naimurrahman Halid, yaşananları şu şekilde aktarıyor:
Akşam namazından hemen önce (10 Mayıs 2016) hapishane yönetimi şehid babamızın asistanına telefon açıp ailecek hapishaneye onu ziyarete gitmemizi söylemiş. Hapishane yetkilileri bunun babamızla yapacağımız son görüşme olup olmadığını söylememiş. Böyle bir belirsizlikle hapishaneye gittik.
Aileden yirmi altı kişi olmak üzere üç arabayla yola çıktık. Bir gazeteci ve muhabir kalabalığını yarıp sıkı güvenlik kontrolleri altında hapishaneye giriş yaptık. Yetkililerden ziyaretimizle ilgili resmi belgeleri aldıktan sonra fark ettik ki babamıza elveda diyeceğimiz son görüşmemiz olacaktı.
Güvenlik noktalarından geçtikten sonra, babamızın İdam Mahkumları Hücresinde yer alan küçük odasına götürüldük.

HÜCRENİN ADI: RAJANİGANDHA
Hücrenin adı ‘RajaniGandha.’ Babamız hücrenin en sonunda, 8 numaralı odadaydı. Penceresiz, altı metrekarelik, ön tarafı demir parmaklıklarla kapatılmış bir oda.Odanın içinde babamız yeşil bir hasırın üzerinde kıbleye yönelmiş, dua ediyordu.
Ne çok yüksek ne de çok alçak olan sakin ve anlaşılır bir sesle Arapça dualar ediyordu. Her zamanki edasıyla her bir duasından sonra ara veriyordu. Çocukluğumuzdan beri onu hep böyle dua ederken görmüştük.
Küçük kahverengi bir kedi yavrusu da onun yanına oturmuş, sanki o da Allah’a dert yanıyordu. Üç yaşındaki torunu Muaz merdivenleri çıkıp babamıza seslendi, ‘Dede, lütfen aç kapıyı, seni görmeye geldik!’
Babamız duasını tamamladı ve sakince ayağa kalkıp karşılık verdi, ‘Siz geldiniz demek! Öyleyse bu son buluşmamız!’ Kız kardeşim içlenerek cevap verdi, ‘Allah dilerse bu son görüşmemiz olmaz.’ O esnada çok dokunaklı bir hava hakim oldu ama babamız herkesi sakinleştirdi ve bize sabırlı olmamızı söyledi.
Demir parmaklıkların arkasından herkesle el sıkıştı. Üzerine beyaz bir kurta ve lungi giyinmişti. Hava sıcak ve odada pencere de olmadığı için elbisesi ıslaktı ama yüzü nurlu ve huzur doluydu. Çehresinde endişeden veya acıdan eser yoktu. Ona bakan birisi diyemezdi ki kısa bir süre sonra bu zorba rejim tarafından idam edilecek.Parmaklıklardan birbirimizi görmemiz zordu.
Ricamız üzerine gardiyan kapıyı açtı. Babamız odasından çıktı, yanımıza gelip plastik bir sandalyeye oturdu. İlk iş hep yaptığı gibi herkesin rutin koşuşturmasını sordu. Sonra dedi ki, ‘Hapishane müdürü mahkemenin hükmünü okuyup devlet başkanından af ve merhamet dileyip dilemediğimi sordu. Ben de onlara bir suç işlemediğimi söyledim.
Af dilemek suç işlemeyi kabul etmek anlamına gelir, bu sebeple benim için devlet başkanından böyle bir talepte bulunmak söz konusu değildir. Yaşamı da, ölümü de bahşeden yalnızca Allah’tır. Dolayısıyla bir insana hayatımı bağışlaması için yalvarıp da imanımı kaybetmek istemiyorum.’
‘Bugün Hapishaneler Baş Müfettişi af talebinde bulunmadığımı yazıyla ikrar etmemi istedi. Asla af dilemeyeceğimi ve asla hayatım için birisine yalvarmayacağımı açık şekilde yazdım.’
Ortama yine duygulu bir hava egemen oldu. Babamız herkese güçlü kalmasını ve sabırlı olmasını telkin ediyordu. Gözlerinde tek bir gözyaşı yoktu. Ama tamamen hissiz de değildi. Yüce Yaratan’a kavuşmayı bekleyen sakin bir ruh edasındaydı. Daha sonra odadan çıktık ve özel olarak konuşmaları için annemizi babamızla yalnız bıraktık.

‘ONLAR SENDE BENİ BULACAKLAR VE SEN DE ONLARDA BENİ’
Annemiz babamıza, mahşer günü geldiğinde Allah’a babamızın dindar ve dürüst bir insan olduğuna ve kötü hiçbir işe bulaşmadığına şahitlik edeceğini söyledi. Babamız cevap verdi, ‘Bugünden itibaren sen çocuklarının hem annesi hem de babasısın. Onlar sende beni bulacaklar ve sen de onlarda beni.’Bir süre sonra, hepimiz tekrar odaya girdik.
Babam bize ‘Kardeş olarak hepiniz birlik içinde olmalı, beraberce uyum içinde yaşamalısınız. Her daim Allah’ın ve Peygamber’in yolunda olun. Annenize daima göz kulak olun. Siz annenizde beni, annenizde sizde beni bulacak. İnsanlara beni nasıl tanıdıysanız öyle anlatacaksınız. Hakkımda abartılı şeyler söylemeyin. Şimdi 75 yaşındayım. Arkadaşlarımın çoğu böyle uzun yaşamadı.
Sizin de bahtınız açıkmış ki bu kadar uzun süre hayatınızda oldum. Yaşamı ve ölümü veren Allah’tır. Eğer bu gece ölmek kaderimse şu anda evde olsaydım bile ölecektim. Allah’a karşı her daim hayırlı düşünceler besleyin, O’na minnettar olun.’
‘PEYGAMBERİMİZİN ASHABI GİBİ OLMALARI İÇİN DUA EDECEĞİM’
Sonrasında çocuklarımızı babamızın yanına getirdik, üç torununa onun ismini verdiğimizi hatırlattık. Dedeleri gibi olabilsinler diye torunlarına dua etmesini istedik. Babamız, ‘Onlar benden daha iyi olmaları, mesela Peygamberimizin ashabı gibi olmaları için dua edeceğim.’ karşılığını verdi.
Arkasından bir hikaye nakletti. Bir zamanlar büyük bir alim oğluna ne olmak istediğini sormuş. Oğlu da alim olan babası gibi olmak istediğini söylemiş. Alim bu cevabı duyunca ağlamaya başlamış. Oğlu şaşırıp kalmış. Alim şöyle izah etmiş, ‘Ben hep Hz. Ali gibi olmak istemiştim. Ama Hz. Ali ile benim aramda ne kadar büyük bir fark olduğunu görüyorsundur. Onun yanına bile yaklaşamam.
Eğer aynı benim gibi olmak istiyorsun, ne kadar mesafe kat edeceğini iyi düşün.’ Babamız ekledi, ‘İkinci oğlum Mümin benden daha büyük bir alimdir. Birçok meselede onun görüşlerine başvuruyorum.’ Ona dedik ki, ‘Sevgili babamız, senin için hiçbir şey yapamadık.’ Cevap verdi, ‘Nihai karar merci Allah’tır. Siz sadece elinizden geldiğince uğraşırsınız.
Çoğu arkadaşım bu dünyayı benden daha erken terk etti. Allah benim canımı da çok önceden alabilirdi. Eğer savaşmak zorunda kalmadan şehit olursam, işte bu büyük bir lütuftur.’
Sonra babamız bize önderlerimiz ve İslami Hareket uğruna mücadele eden herkese teşekkürlerini ve selamlarını iletmemizi söyledi. Şehitliğinin Allah katında kabul olması için herkesten dua istedi.

ALLAH SENİ AHİRETTE DE ŞEREFLENDİRECEK
Annemiz ona dedi ki, ‘Allah seni bu dünyada şereflendirdi ve inşallah ahirette de şereflendirecek.’
Babamız cevapladı, ‘Ben ücra bir köyden gelen sıradan bir insanım. Allah’ın inayetiyle dünyanın her yerinden meşhur alimler benim için dua ettiler ve üzüntülerini bildirdiler. Başbakan Şeyh Hasine bile 13. İslam İşbirliği Teşkilatı Zirvesi için İstanbul’a yapacağı seyahati benim hürriyetimle ilgili sorularla muhatap olma korkusuyla iptal etti. Tüm bunlar büyük lütuflardır.’
Babamızdan mahşer günü cennete girmemiz için bize şefaat etmesini istedik. Babamız cevapladı, ‘Eğer cennete layık salih ameller işlerseniz, inşallah cennete gireceksiniz.’
‘ARTIK BANA VEDA EDEBİLİRSİNİZ’
Babamız herkese Kur’an’a ve Sünnet’e tabi kalmayı ve Peygamberin yolunda kalmayı öğütledi. Her ne olursa olsun sabırlı olmayı ve Allah’a iman etmek için, önceki görüşmelerimizde bize şiddetle vakit namazlarımız hususunda ihtiyatlı olmamızı hatırlatırdı.
Son arzusu olarak bizden kitaplarını, bilhassa hapishanede yazılmış iki kitabı Kur’an ve Hadis’e Göre Hz. Peygamber’in Hayatı ve Yaşama Adabı (The Manners of Living) ile Kur’an’a Göre Müminlerin Hayatı ve hapse girmeden yazdığı diğer kitaplarını, okumamızı istedi.
Sonra en büyük ablamızla konuştu, ‘Kızım, en çok da seni düşünüyorum, sen benim en büyük evladımsın. Benim sevgili kızım, bana hayatım ilk kez ‘baba’ diyen sendin. Sabırlı olman gerek.’
Ardından anneme döndü ve dedi ki, ‘Altın gibi altı evladımı sana bırakıyorum. Onlarda beni bulacaksın. Artık bana veda edebilirsiniz.’Hepimiz elini sıktık ve son kez sevgili cennetlik babamıza son kez veda ettik. Küçük yavru kedi de arkamızdan geldi. Yol boyunca babamızın parlak nurlu yüzü aklımızda kaldı.

Hapishaneden çıktıktan sonra Sathia’ya doğru yola çıktık. Az önce veda ettiğimiz babamızın şimdi cenaze merasimini hazırlayacağız! Aklıma sevgili Peygamberimiz Hz. Muhammed’in bir hadisini hatırlıyordum:
‘Kimin başına bir musibet gelirse benim ölümümü hatırlasın. Sizden hiç kimse beni kaybetmek kadar ağır bir musibet yaşayamaz.’ [İbn Mace]Bu ümmet bizzat Peygamber’i kaybetmenin üstesinden geldi. İnşallah bu ümmet sabırla ve sebatla tüm kayıpların ve musibetlerin üstesinden gelecektir.————–[Şehit Mevlana Mutiur Rahman Nizami, Cemaat-i İslam Partisi’nin Emiri, aşırı seküler zorba Bangladeş rejimi tarafından 10 Mayıs 2016’da idam edildi. Yukarıda geçenler Nizami’nin şehadetinden hemen önce aile fertleriyle yaptığı son görüşmenin bir kaydıdır. Görüşme Dakka Merkezi Hapishanesi’nde 10 Mayıs 2016, saat akşam 9’da gerçekleşmiştir. Bu metin Şehit Mevlana Nizami’nin ikinci oğlu Doktor Naîmu’r-Rahman Halid tarafından yazılmıştır. Bu görüşmeden kısa bir süre sonra, Nizami idam edildi.]