Türkiye’nin tercihi hangisi: ABD’ye yalvarmak mı; İslam Ordusu mu?

Türk Silahlı Kuvvetleri müthiş bir zafer kazandı. Dünyanın en zor işidir şehir savaşı. TSK hem şehir savaşını, hem o şehirlerde yaşayan halkın gönlünü kazandı.
PKK’ya karşı büyük ittifak kuruldu. Siyaset, Meclis, Kürtler, Türkler, Asker, Polis, Korucu herkes aynı hedefe kilitlendi.
Erzurum’u, İzmir’i, Trabzon’u, Diyarbakır’ı, Konya’sı, Mardin’i, Edirne’si, Şırnak’ı, İstanbul’u, Urfa’sı, Hakkari’si, Denizli’si, Van’ı, Ankara’sı bir oldu.
Bu beraberlik düşmanı korkuttu.
Yetmedi 57 İslam ülkesi İstanbul’da Zirve’de buluştu. Politik güç olarak tarih sahnesine çıkma kararı verildi. İslam istihbaratı, polisi, Kızılay’ı derken İslam Ordusu kuruldu. Ekonomiler birleşti.
İslam dünyası “Teşekkürler Türkiye” diye dünyanın dört bir yanında kampanyaya başladı. Gazze ile Batı Şeria birleşme kararını açıkladı.
Bölgede, dünyada, Türkiye’de yeni bir hava oluştu.
Katyuşa füzeleri tam da bu havayı bozmak için atıldı.
Suudi Arabistan’a gelen ABD Başkanı Obama orada aşağılandı, ötelendi, reddedildi.
Obama Riyat’tan Londra’ya gitti.
Cameron’a, “ABD ve İngiltere beraber olmalı. NATO’yu güçlendirmeliyiz” dedi.
ABD’yi telaşa düşüren, NATO’yu hatırlamaya mecbur eden şey nedir?
Hiç şüpheniz olmasın. İslam Ordusu’dur.
Telaşlanan ABD Türkiye’yi oyalamak için Ankara’nın karşısına yeni oyun planıyla çıkıyor.On gün kadar önce Türkiye’ye müzahir Suriyeli Muhalif Gruplar Azez’den yola çıktı. Sınırdaki Türkmen kasabası Çobanbey ve 10 kadar köyü IŞİD’in elinden aldı.
ABD bundan hiç hoşlanmadı.
Rakka’dan 600 kadar militan bölgeye geldi ve IŞİD o bölgeyi geri aldı.
Koalisyon güçleri ve ABD IŞİD’i bombalamak bir yana gelişini kolaylaştırdılar.
Neden?
“Bak sizin adamlar IŞİD ile mücadele edemiyor” demek için.
Obama Türkiye’nin istediği güvenli bölgeye karşı çıkıyor. “Orada asker bulunması yanlış olur” diyor.
Diyor ama Obama özel kuvvetlere ait 250 askeri Suriye’nin Türkiye sınırına gönderiyor.
Ne yapacak o askerler? ABD’nin halen 500’den fazla bilinen resmi askeri var orada.
O askerler Sünni Arapların PYD saflarına katılmasını organize edecek. Suriye Demokratik Güçleri adı altında YPG’ye asker devşirecek.
Haziran gibi YPG’yi sahaya sürecek, “IŞİD’e karşı sizin adamlar mücadele edemedi” diyerek.
Şu an Halep yüzde 65 muhalefetin elinde. Rusya havadan vuruyor. ABD Halep’in kuzeyinde silahlandırdığı YPG/PKK’yı kara gücü olarak savaşa sokmaya hazırlanıyor. ABD askerleri o birlikleri sevk ve idare edecek.
Türkiye ne mi yapıyor?
Dışişleri Bakanı “ABD ile anlaştık” diyor. “Sınıra, 92 km menzilli ABD yapımı HIMARS bataryaları yerleştireceğiz.”
Dışişleri Bakanı’nın anlaştık dediği HIMARS’ların nasıl çalışacağını ABD’li komutan Pentegon’da açıkladı.
Doğal Kararlılık Operasyonu Birleşik Ortak Görev Gücü’nde İstihbarat ve Operasyonlardan Sorumlu Komutan Yardımcısı Tümgeneral Peter Gersten, “Menzili tam bizim istediğimiz noktaya kadar uzanacak ve hava unsurlarımızla kombinasyon halinde çalışacak” diyor.
Bu durumda HIMARS’lar sınıra Türkiye’nin ihtiyacı için mi, yoksa ABD’nin çıkarını korumak ve Pentegon’un emrinde çalışmak için mi geliyor?
Hangisi için?
Para Türkiye’den, emir ve komuta ABD’den mi?
Washington’un bir şartı daha var, “PKK ile masaya otur” diyor.
Birileri de fırsat bu deyip, “IŞİD’e karşı mücadele edebilmek ve Suriye’den gelen tehditler karşısında rahatlamak için İsrail ile anlaşmayı bir an önce imzalayın” kampanyası yürütüyor.
Türkiye tam zafer kazandığı, ülkede beraberlik ruhunu yakaladığı sırada… Kilis’e atılan Katyuşa füzelerini önlemek için ABD’ye yalvarmak zorunda mı?
Bunu bize kim dayatıyor?
ABD 250 askerini hangi hak ve uluslararası hukuk normuna dayanarak Suriye’ye gönderiyor?
Hangi uluslararası hukuk Rusya’nın Halep’te katliam yapmasına izin veriyor?
ABD hangi hakla PKK/YPG’yi silahlandırıyor ve Suriye’de kara gücü olarak kullanabiliyor?
ABD’ye reva olan Türkiye’ye neden yasak?
Kim koydu bu yasağı?
Ankara karar vermek zorunda.
ABD mi; İslam Ordusu mu?
Kaybedecek vakit yok.
Cuma günü Kut’ül Amare’yi kutluyoruz.
O ruhun gereğini yerine getiremezse, gecikirse… Ankara’nın önüne konulacak olan Sykes Picot’dur.
Hiçbirimizin yeni bir Sykes Picot’ya tahammülü yok.
Tam da 100 yıl sonra Kut’ül Amare ruhunu yakalamışken.
Celal KAZDAĞLI