OpEdNews.com’daki yazısında, Erdoğan’ın YPG konusunda ABD Başkanı Barack Obama’ya açıkça şantaj yapmasını ‘büyük bir hata’ olarak tanımlayan ABD’li yazar ve araştırmacı Michael Collins, Türkiye’nin YPG konusundaki ısrarının terörizmle yakından uzaktan alakasının olmadığını belirtti.
ABD, Türkiye’de renkli devrim mi planlıyor?
“Türkiye hükümeti neden YPG’yi bir takıntı haline getirdi” diye soran Collins, bunun birçok sebebi olduğunu ancak bu sebeplerden hiçbirisinin terörizmle alakalı olmadığını ifade ettti.
”ERDOĞAN HAPSE GİRMEKTEN KORKUYOR’
“Sebeplerin hepsi, inanılmaz derecede yozlaşmış Erdoğan, ailesi ve AKP’deki dostlarıyla alakalı” diyen ABD’li yazar, Erdoğan ve dostlarının asıl korktukları şeyin ‘hapse girmek’ olduğunu savundu.
Cumhurbaşkanı’nın ve yakınlarının, kendileri tarafından yönetilmeyen bir hükümet başa geçtiği anca yargılanacaklarını ve büyük ihtimalle de uzun süreli hapis cezasına çarptırılacaklarını ifade eden Collins, Erdoğan’ın cezaevine girmekten daha çok korktuğu şeyin ise ABD Başkanı Obama olduğunu söyleyerek şöyle devam etti:
Erdoğan, ABD’yi yalan söylemekle suçladı
“Erdoğan, Obama için çalışıyor ve ancak Obama onu kovabilir. Türkiye, Suriye hükümetini devirmek için cihatçıları destekleyen NATO’nun bir parçası. Daha açık olmak gerekirse Erdoğan, Türkiye’nin yabancı cihatçıları eğitmek, donatmak ve yerleştirmek, aynı zamanda da yerli cihatçıları desteklemek konusundaki kilit rolü yoluyla Beyaz Saray’ın gönüllü bir hizmetkarı oldu.”
‘ERDOĞAN BÜYÜK RİSK ALDI’
Erdoğan’ın Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad’la yakın diplomatik ilişkiler yürüttüğünü hatırlatan Collins, dönemin ABD Dışişleri Bakanı Hillary Clinton’ın Esad karşıtı politikayı açıklamasının ardından bu durumun değiştiğini belirtti.
‘Esad gitmeli’ politikasının başarısızlığa uğradığını ve Batı’nın olabildiğince sessiz bir şekilde geri çekilmeye çalıştığını ifade eden ABD’li yazar,Obama’ya karşı tavır alan Erdoğan’ın ise büyük bir risk aldığının altını çizerek şunları söyledi:
Aydınlardan yeni bildiri: Erdoğan rejimi Türkiye’yi felakete götürüyor
“İşbirliği yapmayanve Obama’ya gülünç bir şekilde meydan okuyan Türkiye kirli ilişkileriyle ilgili daha detaylı bir inceleme yapılmasıyla ilgili büyük bir risk aldı. Suriye’de 250 bin kişinin ölmesinin, daha önce olmayan bir sığınmacı krizinin başlamasının ve Suriye’deki bütün azınlıkları katleden cihatçılara yönelik güçlü desteğin sebebi olan kirli ilişkilerine…”
Böyle bir durumda Erdoğan’ın büyün sorumlulukla başa çıkması gerekeceğini ifade eden Collins,bunun da yönetimdeki günlerinin sayılı olduğu anlamına geldiğini ifade etti.
Aşağıdaki haberde bugün ABD’nin Cumhuriyet gazetesinden:
AKP içinde uzun zamandır süren rahatsızlık artık açıktan açığa konuşuluyor. Önce Bülent Arınç, daha sonra Hüseyin Çelik’in çıkışları. Ardından Suat Kılıç, Nihat Ergün, Sadullah Ergin’in de aralarında yer aldığı partinin eski ağır toplarının Hamamönü’nde büro tutmaları Ankara kulislerini hareketlendirmişti.
Tüm bunlar olurken 9 Şubat akşamı 11. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ile Recep Tayyip Erdoğan’ın sürpriz bir şekilde Beştepe’deki Saray’da buluşmaları bir heyecan dalgası yarattı. Ancak üç saate yakın süren görüşmenin ardından Cumhuriyet gazetesi hariç neredeyse tüm gazeteler özellikle de yandaşlar görüşmenin ‘çok olumlu bir havada geçtiğini’, ‘birlik beraberlik vurgusu’ yapıldığını yazdı…
Gül ‘kaygı’ düzeyini aşmış
Ne de olsa onlar ‘kardeş’ti. Ancak bu günlerde Ankara’da siyasetle ilgilenen kimle konuşsanız anlattıkları pek de öyle değil. Hatta çok da ağır. Gül’ün Cumhurbaşkanlığı’nın özellikle son aylarında dönemin Başbakanı Erdoğan ile aralarının limoni olduğunu herkes biliyordu. Gül’ün gerek doğrudan gerekse aracılarla Erdoğan’ı yumuşak üslubuyla uyardığı, ‘kaygılarını’ ilettiği de biliniyordu. Ama kulislere göre bu son görüşmede Gül ‘kaygı’ düzeyini aşmış. Ve rahatsız olduğu “her şeyi” söylemiş.
Kulislere göre Gül’ün ağır eleştirileri üç başlık altında toplanıyor: İç politika,dış politika, parti kadroları. Ama önce görüşmenin nasıl geçtiğinden başlayalım. Malum üç saate yakın süren bir görüşme olmuştu. Bu kadar uzun sürmesi de kafaları karıştırmıştı. Anlatılanlara göre görüşmenin ilk bir saatinde Erdoğan konuşmuş. Ama siyaset değil, konuya girmek yerine genel geçer şeylerden konuşmayı seçmiş. Biraz da Saray’ını anlatmış. Saray’ın büyüklüğünü düşününce insanın aklına bir saatten daha da uzun konuşabilirdi diye geçiyor. Neyse. Gül sabretmiş dinlemiş ama dayanamamış ve konuyu kendi geliş amacına çekerek konuşmaya başlamış. Saray’a bazı şeyleri söylemeye geldiğini ifade etmiş.,
Tek bir amaç için, başkanlık uğruna ülkeyi yönetilemez hale getirdiğini anlatmış. İçerideki karmaşadan, dışarıda süren savaştan, ülkenin içine çekildiği bataklıktan ve dış politikanın başarısızlığından söz etmiş. Başkanlık hayalinden vazgeçmesi gerektiğini hissettirmiş. Yine kulislere göre bunun üzerine Erdoğan, “Gel sen de sorumluluk al, dış politikanın koordinasyonunu sana verelim” önerisinde bulunmuş. Bu sürrealist öneri Gül için başka bir eleştirinin de önünü açmış. “Hayır” diyen Gül’ün, birlikte yola çıktıkları partinin kurucularından kimsenin kalmadığını anlattığı söyleniyor.
Tüm bu konuşmanın sonunda Erdoğan’ın ne söylediğini merak ediyorsunuzdur. Ankara kulislerine göre sadece dinlemiş.,
Normal şartlarda bu gibi görüşmelerin ardından kimseyle konuşmayan Gül, bu kez doğrudan Arınç’ın evine giderek en yüksek perdeden mesajını vermişti: Yanınızdayım, sizinleyim.
Gül’ün yakın çevresine görüşmeyi anlatırken her ne kadar Ankara’da tedavi gören anne ve babasını ziyaret edeceği bilinse de, “İstanbul’dan Ankara’ya sırf bu amaçla geldiysem bu önemlidir” türünde cümleler kurduğu ve”Her şeyi söyledim, fişini çektim çıktım” dediği de konuşuluyor.
Hazırlıklar sürüyor
Peki, bu aşamadan sonra ne olacak? Erdoğan karşıtlarının önce parti içinde mücadelelerini sürdürme kararlılığında olduğu biliniyor. Ancak kulislere göre bir erken seçim ya da referandum olasılığına karşı yeni bir partinin hazırlıkları da sürüyor. Bu aşamada 2014 yılında Erdoğan’ın tasfiyelerine karşı yedek olarak kurulan Merkez Parti’den söz ediliyor. Hukukçu Prof. Dr. Abdurrahim Karslı tarafından kurulan parti, hızla örgütlendi ve seçime girme hakkını da elde etti. Ancak Gül ve arkadaşlarının siyasete girme cesareti göstermemesi nedeniyle bir nevi uykuya yattı. Kulislerdeki bir iddiaya göre bu parti yeniden canlanacak. Ancak AKP’ye yakın kaynaklara göre ise Merkez Parti’nin yerine AKP içinden yeni bir parti çıkacak. “Bir nevi Refah Partisi örneğinde olduğu gibi” deniliyor. Ama bir farkla Refah Partisi’nde “yenilikçiler” ve “gelenekçiler”in kavgası bölünmeyi getirmişti. AKP’de ise “Erdoğan sevdalıları” ve “Erdoğan karşıtları”nın kavgası sürüyor.,
Amaç bir olunca fitnenin senkronizasyonu mükemmel çalışıyor… ABD yada Rus olması farketmiyor. Şimdi Sputnik’e kendi sitelerinden bir hatırlatma.
Hemde birkaç gün öncesinden;
28 Şubat ve Türkiye’deki Demokratikleşme Süreci’ konferansında konuşan Arınç, eskiden MGK’da askerler ve sivillerin ayrı tarafta oturup ‘hasım’ durumunda toplantı yaptıklarını anlatarak, “İftiharla söylüyorum, MGK’da bugünkü Cumhurbaşkanımız, dünün Başbakanı, Genelkurmay Başkanımızla verdiği bir kararla sivil ve askerler birbirlerine karıştı ve kıdem sırasına göre yeni bir oturma düzeni oldu” diye konuştu.MGK’da hükümet kanadının ağırlığının arttığını ifade eden Arınç, AK Parti’nin sivil-asker ilişkilerini normalleştirdiğini savunarak, “Bu yüzden 13 yıl başbakan olarak ülkemizi yönetmiş olan Cumhurbaşkanımıza teşekkür borcumuz var’ dedi.
‘KOKTEYL VERİLİRDİ, KİMSE YANIMIZA GELMEZDİ’
Erdoğan: ’28 Şubat bin yıl sürecek’ diyorlardı
Meclis Başkanı olduğu dönemde Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ile askeri toplantılara katıldıklarını anlatan Arınç, ‘Kokteyl verilirdi. ‘Bunların kokteyline katılalım da günlerini tebrik edelim’ derdik. Bir masanın başında ikimiz kalırdık. Hiçbirisi yanımıza gelmezdi. Karşımızdaki masalarda yerler içerlerdi. Bize de şöyle istisha edecek şekilde bakarlardı. Biz de birbirimizin elini tutar ‘ya sabır’ derdik. Bugünler geçti. Bize bu hakaretleri yapanların hepsi rezil oldu. Allah bizi çok şükür bugünlere getirdi’ diye konuştu.(…)http://tr.sputniknews.com