Küresel özelleştirme dünya devletlerine hayırlı olsun…

İki örnek üzerinden giderek Suudi Arabistan’dan başlayalım. Sokaktan geçen 100 kişiye Suudi Arabistan denince aklınıza gelen ilk 3 kelime nedir deseniz ilk ikisi petrol ve lüks olacaktır.  İşte Suudi Arabistan’ın geldiği son nokta:

Suudi Arabistan Hükümeti, dünyanın en büyük petrol şirketi Aramco’yu halka arz etmeye hazırlanıyor. Borsaya açılacak Aramco’nun ABD’li Apple’ı sollayarak tarihin en değerli şirketi olması bekleniyor.Analistler, Aramco’nun 1 trilyon dolarlık piyasa değeriyle borsada işlem görmeye başlayacağını öngörüyor. Suudi petrol devi böylece dünyada 1 trilyon dolarlık piyasa değerine ulaşan ilk şirket unvanına sahip olacak ve neredeyse Apple’ı ikiye katlayacak. Dün itibarıyla Apple’ın piyasa değeri 560 milyar dolar seviyesinde bulunuyor. Teknoloji devinin piyasa değeri 11 Şubat’ta 710.7 milyar dolara ulaşarak tüm zamanların rekorunu kırmıştı.
Özelleştirme reformu Aramco’nun CEO’su Khalid al-Falih halka arzın yerel veya uluslararası olabileceğini belirterek, “Rezervler satılmayacak. Ancak şirketin rezervler üzerinden gelir elde etmesi üzerinde çalışılıyor” dedi.
Suudi Arabistan Kralı Selman bin Abdülaziz’in oğlu Muhammed bin Salman da düşük petrol fiyatlarının hakim olduğu bir dönemde özelleştirme reformları kapsamında Suudi Arabistan ekonomisinin yararına bir adım attıklarını söyledi. Salman, şirketin ne kadarlık kısmının halka arz edileceğine dair bilgi vermekten kaçındı. Aramco’nun New York Borsası’nda halka açılacağı ifade ediliyor. Kral Abdülaziz’in de bu halka arzı ciddi şekilde desteklediği biliniyor. Aramco’nun halka arzı, bir süredir yabancılara yönelik kısıtlamaları kaldırma eğilimindeki Suudi Arabistan Borsası’nın yatırımcı çekmesi açısından da önemli bir adım olarak değerlendiriliyor.
Bütçeyi düzeltmek için benzine bile zam yaptı
Suudi Arabistan’ın bu kararı almasında petrol fiyatlarının son 12 yılın en düşük seviyesine gerilemesi etkili oldu. Dünyanın bir numaralı petrol ihracatçısı olan Suudi Arabistan’ın bütçesi fiyatlardaki düşüş nedeniyle 2015’te 98 milyar dolar açık verdi. Suudi Arabistan ülke tarihinin en büyük bütçe açığını azaltmak için harcamalarda kesintiye gitmeyi ve petrol dışında gelir kaynakları yaratmayı planlıyor. Aramco halka arzı da bunların başında geliyor. Hükümet, bütçe açığını dengeleyebilmek için aralarında akaryakıt, su ve elektriğin bulunduğu birçok tüketim maddesine zam yapma kararı almıştı.
265 milyar varil petrol rezervi var
İlk petrol kuyusunu 1935 yılında açan Aramco’nun toplam rezervi 265 milyar varil. Suudi dev günde 10 milyon varilin üzerinde petrol üretiyor. Dogma Capitalportföy yöneticisi Danilo Onorino’ya göre şirket, Exxon Mobil’in yaklaşık 10 katı petrol rezervine sahip ve rezervlerinin değeri 2.5 trilyon doların üzerinde. 2014’te petrol ihracatından 285 milyar dolar gelir elde eden Suudi Arabistan’da petroldeki sert düşüş üreticilerin gelir kaybına neden oldu. Geçen yıl düşüş nedeniyle OPEC’e üye ülkeler yaklaşık 500 milyar dolar kayba uğradı.
http://www.gazetevatan.com/kral-gibi-satis-1-trilyon-dolar-908610-ekonomi/
Şimdi lüks içinde yaşayan ülkeden senelerdir ambargolar altında zorluk ve sıkıntı içinde yaşayan İran’a geçelim.

Airbus’un en düşük fiyatlı modeli 74.3 milyon dolarlık A318. İran’ın verdiği siparişin en az 1.1 milyar dolar değerinde olması bekleniyor.
Küresel finans sistemine yeniden (?) entegre olan İran’ın geleceği nokta yukarıda ki Suudi Arabistan örneğinde olduğu gibi Yunanistan’ın ve bir dönem Türkiye’nin geldiği nokta olacak, IMF. Sonrası herkesin malumu. Bugün borç alan yarın emir alır. Sistem yakın dönemde önce Türkiye’de test edildi. Ülke 2001 krizi ile iflas ettirilip bütün değerli devlet varlıklarını özelleştirme ile küresel sisteme yakın insanların ve şirketlerin emrine verdirildi. Ekonomik krizin patlatılmasından bir  yıl önce kamuoyunda ‘Rahşan affı’ olarak bilinen yasa ile hapishanelerde genel af ilan edilerek (sözde baklava çalan çocukları hapisten kurtarma adına) sosyal patlama çıkarılan ülkenin insanları ardından çıkarılan ekonomik krizle artık herşeye razı olmuşlardır. Çok yakın bir tarihte benzer yöntemin Yunanistan’da nasıl uygulandığını gördük. İş o noktaya vardı ki Yunanistan’dan adalarını bile satması istendi. Nereye doğru gidildiği konusunda olayı en güzel özetleyen makale ise19 Ekim 2011 tarihinde ‘New scientist’ de yayınlanan bir makaledir.
Stefania Vitali, James Glattfelder ve Stefano Battiston adlı yazarlar tarafından kaleme alınmış olan “The Network of Global Corporate Control” (Şirketlerin Küresel Denetim Ağı) adlı araştırmaya göre dünyada küresel ölçekte birbirine bağlı olan 1318 şirketten oluşan bir ‘ağ’ bulunuyor. Bu şirketlere ‘Sistemin Merkez Firmaları’ deniyor. 2007 verilerine göre söz konusu küresel ağ, dünya ekonomisinin toplam cirosunun yüzde 60’ını gerçekleştirmekte. Bu ağın çekirdeğini ise,’Süper Varlık’ olarak adlandırılan 147 şirket oluşturuyor.Bunların dünya ekonomisindeki payı ise yüzde 40… 147 şirketin bulunduğu listedeki ilk 49’u bankalar ve finans kuruluşları oluşturuyor: En başta İngiliz Barclays Bank…, onu Capital Group Companies takip ediyor. Listede JP Morgan, Goldman Sachs, UBS, Credit Suisse gibi bankalar dikkat çekiyor. Trilyonlarca dolara hükmeden bu şirketler, dünya ekonomisi üzerinde muazzam bir yaptırım gücüne sahipler.

Carnegie Vakfı’ndan araştırmacı David Rothkopf, 2008’de yayınlanan ‘Süper Sınıf’ adlı kitabında dünya ekonomisinin yüzde 95’inin, 14 küresel aile şirketi tarafından yönetildiğini vurguluyor. Bu 14 ailenin toplam varlığı 50 trilyon doların üzerinde. Birbirleriyle iç içe geçmiş olan ve kurdukları küresel sistemin bozulmaması başlıca amaçları olan bu dev şirketler, devletler üzerinde kendi lehlerine sürekli yaptırım uyguluyorlar. ABD ve Avrupa ülkeleri küresel ekonomik kriz karşısında neden dev finans kuruluşlarını kurtarmaya çalışıyorlar, neden üretenler, işçiler, diğer çalışanlar ve emekliler üzerindeki yükü daha çok arttıran kararlar alıyorlar? Yanıtını bulmak, bu gerçekler ışığında zor olmasa gerek.
‘Londra City (City of London)’ arasındaki ilişkiyi anlamadan cebimizden paranın nasıl çekildiğini anlamamız mümkün değildir.Küresel sermayenin para planlama ve aklama merkezi Londra City’dedir. Aksiyon merkezleri ise Wall Street, Belçika-Brüksel ve Singapur’dadır. Bu sistemin tamamı BIS tarafından 600 bin terminal ile kontrol edilir. Dünyanın en güçlü uluslar üstü bankası olmasına rağmen BIS, her zaman düşük profilde kalmayı başarmıştır. BIS, sadece ABD ve Avrupa’nın değil dünyanın tüm ülkelerinin merkez bankalarının merkez bankasıdır.Savaş zamanında Vatikan, City of London veya İsviçre’ye saldırılamaz çünkü büyük satrançta bu bölgenin tarafsız olmasına karar verilmiştir. Yoksa para akamaz ve parasız savaş olmaz.

Yukarıda ki haber ile alıntımızı birleştirin ki sorumuzu soralım. Yoksa siz İran cumhurbaşkanının Vatikan’da Papayı ziyaretini duygusal konulardan uzak ruhani bir yolculuk mu sanmıştınız. ‘Tanrının bankerleri’ ile uzun zamandır orada saklanan paralarını mı görüşmeye gittiler acaba. Bizim medyamızın ise küresel olayları anlamada konusunda ki müthiş bilgi birikimi (!) manşetlerine yansıyor:

(Vatikan-İran politik ilişkisi inşallah bir başka yazı konusu)
Ve Azerbaycan;

Önümüzde ki günlerde bu ve benzeri haberleri çok duyacağız.