KIZIL TEHLİKE, BİYOLOJİK SAVAŞ OYUNLARI, ŞUUR ALTI MESAJLARI

Ömer Kayani

2020 yılının sonbaharında yani Kovid vakalarının başlamasından bir yıl kadar sonra Amerikan Hava Kuvvetleri bünyesinde bir savaş oyunu/ simülasyonu düzenlenir. 

Senaryo günümüzden 10 yıl kadar sonraki bir zamanda Çin Halk Cumhuriyetinin Hint – Pasifiği bölgesindeki Amerikan askeri üsleri ve savaş gemilerine karşı biyolojik saldırısı ile başlamaktadır.  

Öncesinde askeri tatbikat bahanesiyle hedef bölgede büyük bir yığınak yapan Çin ordusu, Amerikan üslerine ve savaş gemilerine saldırısını yaptıktan sonra bir yıldırım harekatıyla “Tayvan” ada ülkesine hava kuvvetleri öncülüğünde başlayan bir çıkarma yapar.

“Çok gizli” olarak yapılan bu simülasyon geçtiğimiz Mart ayında basına sızdırıldı.

Haberde bir sene önce Amerikan Deniz Kuvvetlerinin en önemli savaş uçak gemilerinden biri olan “USS Theodore Roosevelt” uçak gemisinin mürettebatında farkedilen Korona salgını sonrasında “Guam” adasına çekilerek personelin değiştirilmesi konusu da hatırlatılıyor.

Unutanlar için olayı çok kısaca hatırlatalım.

Uçak gemisi kaptanı Brett Crozier korona vakalarının farkedilmesi üzerine Deniz Kuvvetlerinde üstlerinden personelinin gemiden tahliyesini istemiş ve konuyla ilgili olarak günlerce Amerikan Deniz Kuvvetleri ile yazışmıştı. Komutanlık, muhtemelen askeri bir zayıflık emaresi gibi gözükeceği için, bu konuda isteksiz davranmış ama eposta yazışmaları basına sızınca ertesi gün uçak gemisi Guam adasına çekilerek personel tahliye edilmişti. Tahliyenin ardından gemi komutanı yazışmaları sızdırarak kamuoyu baskısı oluşturduğu gerekçesiyle görevinden alınmış ama aynı kamuoyu baskısı onu görevden alan Donanma Bakanının da istifasına neden olmuştu.

Sonuç, gemide kaptan dahil yüzlerce personel Korona pozitif çıkmış, bir kişi ölmüş, Amerikan ordusunun Pasifikte dolanan en güçlü savaş makinalarından biri günlerce limana demirlenerek atıl kalmıştı.  

Bu konuları aklımızın bir köşesinde tutup  2020 Eylül ayında yapılan savaş simülasyonuna dönersek, haberin detaylarında Amerikan ordusunun onlarca yıldır Çin’e karşı simüle ettiği her savaşı kaybettiğini, kaybetmek bir yana çok fena dövüldüğünü ve bu durumun Washington’da çok uzunca bir zamandır alarm zillerinin çalmasına sebep olduğunu anlıyoruz.

Bu en son yapılan savaş oyununda ise ABD kuvvetlerini temsil eden “mavi takım” bir strateji değişikliği yaparak Çin’i temsil eden “kırmızı takım” ile bir çatışmada büyük, savunmasız üslere, limanlara ve uçak gemilerine daha az bağımlı, daha savunmacı ve dağınık bir duruş benimsemiş.

Yani anlayacağınız yılların saldırganı Amerika daha çok savunma odaklı bir saldırı metodu üzerinde çalışmış.

Savaş oyununu özetleyen bir general, “Özünde dirençli bir kuvvet oluşturduk , kırmızı takım bu kuvvete baktı ve onu devirmek için muazzam miktarda ateş gücü gerekeceğini anladı” diyor.

Yine aynı general, savaş oyununda ortaya çıkan en önemli verinin Çin ordusunun en üst düzey generali rolünü oynayan kırmızı takım lideri ile simülasyon bittikten sonra yaptığı konuşmada ortaya çıktığını söylüyor.

“Kırmızı takım lideri, Savunma Bakanlığı’ndaki bu savaş oyunlarında en deneyimli ve saldırgan subaydır ve başlangıçta hem Tayvan hem de bölgedeki savunma duruşumuzun dayanıklılığına baktığında, ‘hayır, saldırmayacağım ” dedi. “Bu düzeyde belirsizlik yaratan ve Çinli liderlerin hedeflerine askeri olarak ulaşıp ulaşamayacaklarını sorgulamalarına neden olan bir güç tasarlayabilirsek, bence gelecekte caydırıcılık böyle görünüyor” diye noktalamış Amerikalı general.

Anlayacağınız önümüzde uzun ve yıpratıcı bir sinir savaşı var ve bu savaşın ete kemiğe bürünen çatışma noktalarından birisi olan Burma’da yaşanan Çin destekli son askeri darbeyi de bu bağlamda değerlendirmek doğru olacaktır.  

Peki bu uzun yıpratma savaşında medya üzerinden verilen mesajlara da bir bakalım mı?

Amerikan ordusunun bu savaş simülasyonunu yaptığı sırada, yani 2020 Eylül ayında Çin Hava Kuvvetlerine bağlı savaş uçakları Tayvan boğazı üzerinden gelerek tam 40 kere Tayvan’a doğru saldırı manevrası yaptılar.  

Ama bundan daha da ilginci aynı günlerde Çin Hava Kuvvetleri’nin resmi sosyal medya hesabından yaptığı bir video paylaşımı idi.  Bir üssün bombalanmasının canlandırıldığı görüntülerde, simülasyon ortamında bombalanan üssün ABD’nin Guam’daki hava üssü olduğu öne sürülmüştü.

Hani şu Amerikan uçak gemi Theodore Roosevelt’in kovid vakaları sonrası çekildiği Amerikan ada üssü.

Bununla birlikte bu videoyu gördüğümüz anda bombalama sahnesinin “The Rock” isimli  Hollywood filminden alıntı olduğunu anlamış ve şahsi twitter hesabımızdan konuya dikkat çekerek, Çin’in askeri propaganda videosunda bile kopyala-yapıştır yaptığını istihzalı bir şekilde vurgulamıştık.

Yanılmışız.

Ortaya çıkan Amerikanın son savaş simülasyonu ve onunla bağlantılı olarak aynı zaman zarfında videonun yayınlanması ile konu biraz farklı bir anlam kazanmış durumda.

İsterseniz bilmeyenler için Çin Hava Kuvvetlerinin propaganda videosunda bombalama sahnesini ödünç aldığı “The Rock” (Kaya) filminin konusunu kısaca anlatalım.

“Bir grup asi Amerikan deniz komandosu, Amerikan üslerinden çaldıkları kimyasal silahlarla birlikte Alcatraz adasını ele geçirir ve turistleri rehin alırlar. Liderleri, savaş kahramanı olan eski bir generaldir. Gizli operasyonlarda ölen askerlerin ailelerine ödenmek üzere 100 milyon dolar fidye isterler. Aksi takdirde San Francisco körfezini kimyasal roketlerle bombalayacaklardır.”

Çin’de tam “seçeceği” filmi bulmuş dediğinizi duyar gibiyiz.

Filmde Tayvan gibi bir ada var, orayı ele geçirmiş bir Amerikan Ordusu askerleri var, Amerikan savaş simülasyonunda olduğu gibi oraya biyolojik roketlerle ana karayı (San Francisco ya da bakış açısına göre Çin’i) tehdit var.

Bu kadarla kalsa iyi.

Bilin bakalım Amerika’da Çinli-Amerikalıların en yoğun olarak yaşadığı ikinci yer neresi?

“San Francisco” diyenler doğru cevabı vermiş oldular.

Şimdi Çin uçakları gelip “bu adayı” vurup Çinli nüfusu ve “ana karayı“ Amerikalı generalin elinden kurtarmasın da ne yapsın?

Görüyorsunuz  Amerikalılar kendi biyolojik silahlı savaş simülasyonlarını yaptığı sırada Çinliler bir propaganda videosunun içine yerleştirilmiş bir Hollywood filmi sahnesi ile düşmanlarına ne kadar çok karşı mesaj vermişler,  değil mi?

Diğer mesajlar bir yana, aranızda çok iyi niyetli olanlarınız “Amerika kendi vatandaşlarına Çin asıllı diye zarar verecek değil ya” diyebilirler.

Bu iyi niyetli okuyucularımıza “Japon-Amerikalıların” II. Dünya Savaşı esnasında hangi “toplama kamplarında” misafir edildiklerini araştırmalarını salık verelim.

Hazır Amerika’nın Pasifikte II. Dünya savaşı düşmanı Japonlardan konu açılmışken, 2019 Kasım ayında kaleme aldığımız ve Adana sulh ceza mahkemesinin hışmına uğrayıp erişime kapatılan “Joker ve Jack Ryan el ele Midway Savaşına” başlıklı yazımızdan da bir hatırlatma yapalım mı?

“Çin Komünist Parti’nin yayın organı olan “Modern Ships” isimli dergi son sayısında Çin’in geliştirdiği ve daha önce görülmemiş yeni silahının bütün detaylarını “yanlışlıkla dergiye koymuş, hem de kapak resmi ve konusu olarak.”

Aslında haberde geçen Avustralyalı uzmanların yaptığı yorumlar bile bu işte bir yanlışlık olmadığını alanen gözler önüne sermektedir.

“Eğer görüntü gerçekse bu durum Çin ordusunun gemisavar sistemlerinin büyük oranda geliştiğini gözler önüne seriyor. (…) Bu değişiklikler savaş uçağının nükleer başlıklı ya da hipersonik hızla ilerleyen balistik füze taşıyabileceği iddialarını da gündeme getirdi.”

Bilmeyenler için, Çin’in geliştirdiği bu ve benzeri füzeler uçak gemisi katili olarak anılıyor. Çinli dergi bu “yanlışı”, Eylül ayından beri dikkat çektiğimiz Hollywood yapımı “Midway” filminin sinemalarda gösterime ve Amerikan uçak gemisi USS Abraham Lincoln ve filosunun Basra körfezine girdiği hafta yapıyor. Film, Japonların Pasifikte II. Dünya savaşını başlatan “Pearl Harbour” baskınını ve sonrasında yaşanan “Midway” çatışmasını konu alıyor.”

Görüyorsunuz, Çin ve Amerika çatışmasında mesajlaşmalar çok farklı biçim ve şekillerde şuur altlarına da hitap edecek tarzda ilerliyor.

Çok uzun soluklu bir sinir ve yıpratma savaşının içinde dünyanın yeniden kamplara ayrılmakta olduğu bir dönemdeyiz.

Dikkatli gözler bu küresel kapışmanın Türkiye içindeki yansımalarını mutlaka farkedeceklerdir.