“YÜKSELTİLMİŞ” İNSAN

Ömer Kayani

Hani küreselci şeytani beyinlerin korunaklı başkenti Davos’ta kendisine uzatılan mikrofona “filmlerde gördüğünüz her şey gerçek olacak” demişti eski bir danışman.

Şok geçirip tahmin edilemeyecek yıkıcı hayvani (onların insana bakış açısıyla) tepkiler göstermeyelim diye filmlerle, dizilerle, belgesellerle bizleri önden programlayan kafalar, “büyük dizaynlarını” gerçekleştirebilmek için dünya üzerinde beyin avına çıkarlar. 

Bunlar literatürde bilim adamlarıdır ya da yeni cinsiyetsiz ifadesiyle bilim insanlarıdır ama gerçekte büyük dizaynı yapanların mekanik ustalarıdırlar. 

Büyük çoğunluğumuz teknolojik gelişmelerin bilim adamlarının buluşları sonrasında gerçekleştiğini düşünsekte gerçekte ana beyin onlara bu ödevleri veren, hayal edip bu doğrultuda  araştırma fonlarını sağlayanlardır.

Aradan kendi çabalarıyla sıyrılan istisnalar mutlaka vardır ama büyük resmi değiştirmeyeceğini düşünüyoruz.

İşte o mekanik ustalarından birisi bu yazı konumuz.

Hani şu gençlerin hayali Tesla otomobillerinin, uyduyu uzaya bıraktıktan sonra geri dönüp fırlatıldığı rampaya geri oturan SpaceX roket sistemlerinin, yeraltı tünellerinden kurşun gibi giden Hyperloop  trenlerinin, her ay birbiriyle bağlantılı yaklaşık 60 uyduyu uzaya yerleştiren Starlink projesinin, Solarcity’nin ve daha birçok dahiyane projelerin sahibi görünen bir kişi bu.

Elon Musk’tan bahsettiğimizi anlamışsınızdır.

Güney Afrika’da başlayan ilginç bir hayatı var Musk’ın. Çocukluğunda okulunun kütüphanesindeki tüm kitapları bitirince  yeni kitaplar alması için görevlilerden istekte bulunduğu söyleniyor.

Yani binlerce kitap okuyor. Bu kısmı kafanızda not edin lütfen, birazdan tekrar değineceğiz.

Bizimle yaşıt olduğu için çocukluğu Güney Afrika’nın şiddet dolu beyaz ırkçı yönetimi ve ona başkaldıran siyahilerinin çatışmalarının zirve yaptığı zamana denk geliyor. Muhtemelen beyazların korunaklı bölgelerindeki evi ile okulu arasındaki yaşamı onu kitaplara ve başka dünyalara seyahat planlamaya kadar iten rüyalarının ana sebebi olmuştur. 

Beyaz ırkçı Apartheid rejimi yıkıldıktan yıllar sonra bile Güney Afrika’yı ziyaret ettiğimizde aynı korunaklı  yaşamın beyazlar arasında halen devam ettiğini görmüş, trenimiz siyahların yaşadığı bölgelerden, getto demek daha doğru olur, geçerken çocukların yaptığı el kol işaretlerine şahit olmuştuk.

Tıpkı işgal altındaki Filistin topraklarında ırkçı Apartheid İsrail rejiminin Yahudi yerleşimciler için  oluşturduğu korumalı bölgeler gibi. 

Amacımız Musk’ın hayat hikayesini anlatmak olmadığı için çok kısaca özetleyelim.  Pay Pal’ı kuruyor, büyük çoğunluğumuzun en azından bir dönem internet ödemelerinde kullandığımız ödeme aracını hatırlarsınız. Büyük başarı kazanınca firmasını satıp çocukluğundan beri hayallerini kurduğu amacına onu ulaştıracak sektörlere yatırım yapmaya başlıyor.

Kendi deyimiyle son amacı olan “Mars’ta ölme hayali” ne onu taşıyacak olan enerji ve roketler gibi sektörlere.

Ama bizi asıl ilgilendiren Starlink ve Neuralink adlı iki projesi.

Birincisi, tamamlandığında toplamda 40 binden fazla uydu ile dünyada internetin ayak basmadığı yer bırakmamayı amaçlıyor.

Diğeri ise beyinde örülen ağların bir çipe bağlanmasıyla beyinde ayak basılmadık yer bırakmamayı tasarlıyor.   

Tabii herşey “insanlık için”.

Bu projeler sayesinde duyamayanlar duyacak, göremeyenler görecek, yürüyemeyenler yürüyecek, çok uzak bölgelerde yaşayan insanlar medeniyetle bağlantı kuracaklar.

Tüm bunların olmayacağını iddia etmiyoruz ama amacın bu olmadığından adımız gibi eminiz.

Hatırlarsanız geçen sene bir yazımızda “akıllı şeytani toz” dan bahsetmiştik.

“Çok basit bir şekilde anlatmak gerekirse neredeyse toz büyüklüğünde, enerji ihtiyacını havadaki radyo dalgalarından karşılayan, GSM ağları üzerinden birbirleri ile konuşmaları (bilgi alışverişi) etkileşimleri ya da yönlendirilmeleri sağlanan bir sistem bu. Amerika’nın Çinli Huawei firmasına karşı verdiği savaşın aslında dünyanın baz istasyonları alt yapısını ya da başka bir deyişle Matrix’in anahtarını ele geçirme savaşı olduğunu anlayabiliyor muyuz.”

İnternetin erişemediği yer olmayan bir dünya, havada uçuşan akıllı tozlar ve bilgisayarlara bağlanabilen bir beyin.

Ve tüm bu Matrix’in anahtarı sizde değil.

Alacağınız haberi bile kısıtlayanların, istemedikleri haberleri Google, YouTube, Twitter, Facebook vb platformlardan yok edebilenlerin bu teknolojiyi sizin iyiliğiniz için tasarladıklarını düşünmek için gerçekten saf olmamız gerekiyor.

Bu neslin yaşayan son özgür nesil olduğunu söyleyen Assange, bırakın Starlink ve Neuralink’i sadece “akıllı toz” için ne uyarısı yapmıştı?

“Bu teknolojinin sadece dünya elitleri ya da bu teknolojiden anlayıp kendini koruyabilecek kişiler için değil, herkes için güvenli bir hâle getirilmesi gerekiyor.”

Biz olmayacak duaya amin diyenlerden değiliz.

Yapay zekanın algoritmalar aracılığıyla sessiz sedasız kontrolü ele aldığı dünyada buna 5G’yi ve onu takip

edecek diğer G’leri ekleyin. Tüm bunların üzerine birde beyninizi doğrudan bilgisayar ve internete bağlayacaklar.

Buyrun size hacklenebilir insan.

Elon Musk  yakın zamanda tüm insanların çip taktıracaklarını söylüyor, Bill Gates 7 milyar insan aşılanmadan (çipli aşı)  Korona’nın bitmeyeceğini (siz onu bitirilmeyecek olarak anlayın) söylüyor.

Biri sizi zorla çiplemeye çalışırken diğerine çip takması için sizin ona yalvarmanızı bekleyecek.

Nasıl mı?

Elon Musk’ın çocukluğunda binlerce kitap okuduğunu aklınızda tutun demiştik hani. Geçtiğimiz aylarda ülkemizde de benzer bir hadiseye tanık oldunuz ama bize göre kimse olayın özünü farkedemedi.

5 ayda 250 kitap okuyan 10 yaşındaki bir çocuk uzunca bir süre Türkiye magazin gündemini meşgul etmişti. Bir kaç yılda bu hesapla bu çocuk binlerce kitap okumuş olacak değil mi?

Hadi bir deneme yapalım.

Çocuğunuzu karşınıza alın, elinden tabletini ya da oyun konsolunu alıp size odaklanmasını sağlayabilirseniz ayda 3-5 kitap okutmaya çalışın.

Beceremediniz mi?

İşte orada Neuralink devreye girecek ve size şu teklifte bulunacak.

“Boşuna kendinizin ve çocuğunuzun vaktinizi harcamayın. Biz bu kitapların tamamını, hatta dünyadaki tüm kitapları ve dilleri çocuğunuzun beynine yerleştirebiliriz. Tek yapması gereken kulağının arkasına minicik bir çip takmak.”

Okul çağında çocukları olan ve okulda yüksek not almayı başarı sanan, çocuklarını adeta yarış atı gibi koşturan velilerimize göre tam olarak değil mi?

Hadi siz akıllısın ve çocuğunuza çip taktırmadınız, çip taktıranlar okullarda, işyerlerinde ve hatta savaş alanlarında sizden 10 değil 100 adım önde olunca ne yapacaksınız?

Size çok mu fantastik geldi?

 O zaman Elon Musk’ın şu sözlerinin manasını yeniden bir düşünmeyi denemek ister misiniz?

“5 yıl içinde konuşmanıza gerek kalmayabilir. Duygusal nedenlerle bunu hala yapabiliriz. Ancak bu cihazlarla çok hızlı ve daha hassas bir şekilde iletişim kurabilirsiniz.. Dile ne olacağından emin değilim. Böyle bir durumda Matrix gibi bir şey olurdu. Farklı bir dilde mi konuşmak istiyorsunuz? Sorun değil, sadece programı indirin. ”

Düşünsenize bir iş toplantısında beyninizle Google’a ulaşıp araştırma yapıyorsunuz, yabancı bir ülkeye giderken o ülkenin dilini beyninize yüklüyorsunuz.

Hal böyle olunca bir süre sonra gerçekle sanalın birbirlerine karışmayacağını mı düşünüyorsunuz?

“Eğer gelişmişlik seviyesini düşünecek olursanız, ya oyunlar gerçeklikten ayrılamayacak hale gelecek ya da medeniyetler sona erecek. Bu sebepten dolayı büyük oranda bir simülasyonda yaşıyoruz. Ayrıca neden sıkıcı bir simülasyon yapasınız ki? Asıl zevkli olan şey gerçeklikten çok daha ilginç şeyleri tasarlamak . Şu anda izlediğimiz filmler ve oynadığımız video oyunları da bunun en temel örnekleri” demişti Musk.

Bu sistemleri beyninize yüklediğinizde:

*Konuşmay bırakacaksınız,

*Beyni el ve gözlerle senkron hale getirerek muhteşem bir öğrenme aracı olan el yazısı diye bir şey zaten artık neredeyse kalmadı,

*İnsanlar artık kendilerini ifade etmiyorlar –  emoji yolluyorlar,

*Stresliyim mazeretiyle şekermiş gibi herkese doktorlar tarafından verilen anti-depresanlar insanların hislerini bitirip duygusuz robotlara dönüştürüyor,

*Beyninize yerleştirilen çiple her daim sanal ortama bağlı olduğunuz için sanal ile gerçeklik karışacak,

*Yemeklerin yerini tutacak GDO’lu  haplarınız zaten hazır, kıtlık başladığında onlardan alabilmek için sizi yalvartacaklar.

Tüm bunlara, ona ulaşıp etkiyemediğiniz ama onun size rahatlıkla ulaşıp tüm hayat akışınızı etkileyebilecek,  her daim sizi gözetleyen ve kaydeden, dilediğinde  beyninizdeki çip üzerinden sizi kontrol edebilecek hatta açıp kapatabilecek olan yapay zeka ile birleştirin.

Adeta “yapay tanrı” gibi mi dediniz?

Tamam işte, o zaman ne yapmaya çalıştıklarını anladınız.

İnsanları yükseltmiyorlar ya da artık dilimize yerleşmiş tabiriyle “upgrade” etmiyorlar. O sizin ağzınıza çaldıkları bir parça bal.

Alçaltıyorlar, tam şeytanın istediği gibi.

Son özgür nesildik, tadını çıkarın…