AMERİKA’NIN SON SAVAŞI

Ömer Kayani

Amerika hakkında son yıllarda çok fazla şey yazıp çizdik.

Bu meyanda yazdıklarımızı “komploculukla” ilişkilendirenlere hiç bir zaman kızmadık, takılmadık. Dünyayı kendilerine gösterildiği kadar görenlerin fazlasını görmek isteyenlere “komplocu” demelerini de yadırgamıyoruz.

Bir dostumuzun “ kafesteki kuş, dışarıda özgürce uçan kuşa deli dermiş” sözü son yıllarda en sevdiğimiz atasözleri arasına girdi.

2015  yılından beri “Dünyada dolar hakimiyeti bitecek” şeklinde yazılarımızı yatırım tavsiyesi sanıp Türkiye’de dolar yükselince bize kızanlara da kızmadık.

Borsacıların tabiriyle “ölmek üzere olan kedinin can çekişirken son sıçramasını” ikinci bahar zannedenlere de bir sözümüz yok.

Atlantikçilerle – Pasifikçilerin, silah üreticilerinin, finansçıların, inşaatçıların, envai çeşit lobilerin, ve son kertede dinsiz New York, California sermayesinin çoğunlukla temsil edildiği Demokratlarla – çoğunlukla milliyetçi – muhafazakarların oylarına talip Cumhuriyetçilerin çeşitli düzlemlerde kapışmalarını da sıklıkla yazdığımız için tekrar etmeyeceğiz.

Bunun yerine Amerika seçimlerine yaklaşık 3 ay kala oyunun nasıl oynandığına bakalım.

Başkanlık seçimlerini kazandığı günden beri Amerikan Başkanı Trump’ın günleri bitmek bilmeyen savaşlarla geçti.

Özellikle Facebook Analytica skandalı, Russiagate soruşturmaları, İsrail’le girdiği tuhaf ilişkiler, Meksika sınırına duvar, ABD askerlerinin değişik ülkelerden geri çekilmesi, Çin’le ticari ve askeri güç mücadelesi, küreselcilerle doğrudan çekişme, ABD medyasıyla kişisel savaşı ve büyük umutlar bağlanan Ortadoğu’da Yüzyılın Anlaşması çok konuşuldu, çok tartışıldı.

Göreve getirdiği insanları aynı hızla görevden aldı, ülkeyi aile şirketi gibi yönetti, beceremediği herşey için başkalarını suçladı.

Bu manada, kendisine yapılan hiç bir suçlamanın ona yapışmaması anlamında “teflon başkan” lakabıyla ünlenen Cumhuriyetçi eski Amerikan Başkanı Ronald Reagan’a çok benziyordu.

Ama işler uzun bir süredir değişti.

Önce Trump’ın en büyük başarısı olan ekonomi ve onun göstergesi olan en uzun süreli borsa rallisi seçim yılı olan 2020’ye girilmesi ile birlikte çöküşe geçti.

Görünen sebebi malumunuz, tüm dünyayı eve tıkan ve ekonomilerin kapanmasına yol açan Kovid-19 mevzusu.

Trump bu kapatmanın başına dert olacağını bildiği için kapatmaya çok direndi ama eninde sonunda bunu kabullenmek zorunda kaldı.

Ölüm rakamlarının ne kadarı gerçek bilemiyoruz ama çok önemi de olduğunu sanmıyoruz.

Sonuçta “algıyı yöneten dünyayı yönetiyordu” ve “korku – işsizlik” denklemi söz konusu olunca Trump ekibi bu algıyı yönetmede başarılı olamadı.        

Ölüm korkusu ile birlikte gelen işsizlik ve borsaların çöküşü teflonun yapışmama özelliğini tümden götürmüştü.

Sağın kalesi olan bazı eyaletlerde ekonomileri açabilen Trump, Demokratların (sol diyelim) elinde olan eyaletlerde bunu başaramadı, valilerle kavgaya girişti.

İşte tam bu sıralarda George Floyd’un naklen yayında dakikalarca kurbanlık koyun gibi boğazlanarak öldürülmesi görüntüleri ortaya çıktı.

Siyahilerve sol ile birleşen karşı kampın ayaklanmasıyla Trump’a adeta kendi “gezi olaylarını” bulmuştu. Trump’ın, eyaletlerde düzenin sağlanmaması durumunda federal polis ve askeri kuvvetleri devreye sokmakla tehdit etmesi ve el altından silahlı sağcı milisleri “çapulculara” karşı teşvik etmeleri de seçmeni konsolide edemedi.  

Bunun üzerine Trump ekibi sağ seçmeni yeniden konsolide edecek “Pizzagate” tarzı “Wayfair skandalını” devreye sokarak muhafazakar sağ seçmene, sapık, sübyancı ve şeytani bir “Kabal” ile  mücadele ettiği mesajını verdi.

Ama işsizlik rakamları rekor üstüne rekorlar kırıp hastaneler (doğru ya da yanlış) Korona ölümleriyle dolup taşarken Amerikan halkının artık “kabal” filan umursayacak hali kalmamıştı.

Aynı sıralarda çıkan “Epstein” meselesine hiç girmiyoruz bile, sütunumuz yetmez. Zaten o konu iç politikada ve seçmen nezdinde kullanılabilecek basitlikte bir konu da değil.  

Sonra ardı ardına kitaplar ortaya çıkmaya başladı.

Önce Trump’ın görevden aldığı “savaşı çok seven” ama korkusundan çeşitli mazeretlerle askerlik görevinden kaçmış olan şahin Neocon John Bolton’ın “Olayın Olduğu Oda” (The Room Where It Happened) isimli sözde “anı”kitabı çıktı.

Trump ekibi mahkeme kararları ile kitabın yayınını engellemeye çalışsalarda başarılı olamadılar.

Malumunuz kitap Trump’ı iş bilmez ve başka dünya liderlerinin kuklası bir yönetici olarak göstermek üzere kurgulanmıştı.

Daha John Bolton’ın kitabının ABD’de etkileri geçmeden Trump’ı zora sokan bir başka kitap ise bizzat yeğeni Mary Trump’dan geldi.

‘Çok Fazla ve Asla Yeteri Kadar Değil: Ailem Dünyanın En Tehlikeli Adamını Nasıl Yarattı’ (Too Much and Never Enough: How My Family Created the World’s Most Dangerous Man) adlı kitap da Trump’ı narsist bir sosyopat olarak göstermek için tasarlanmıştı.

Öyle de oldu.

Beyaz Saray sözcüsü kitabın finansal kazanım amacıyla yazıldığını savundu.

Peki “bunlara bir cevap gelmedi mi” diyebilirsiniz?

Geçtiğimiz günlerde Kenya’daki Köyü’nden New York Post’a konuşan ABD’nin eski Başkanı Barack Obama’nın üvey kardeşi Malik Obama eski başkanı “soğuk ve acımasız, zenginleşti ve züppe oldu” ifadesiyle şuçladı ve 2016’daki başkanlık seçimlerinde Demokatların adayı Hillary Clinton’a karşı Cumhuriyetçilerin adayı Donald Trump’ı desteklediğini de ifade ederek, Trump’a desteğini şu sözlerle aktardı:

“Yüzde 110 Trump’tan yanayım. Bize nasıl gördüyse öyle anlatıyor. Cesur, korkusuz ve çetin.”

Demokratların adayı ve Trump’ın rakibi Joe Biden hakkında konuşan Malik Obama, Biden’ın kazanmak için “çok yaşlı ve güçsüz” olduğu görüşünü paylaştı.

Eğer, “eski Başkan Obama’nın ABD seçim gündemiyle ne ilgisi var” diye soruyorsanız doğru bir soru soruyorsunuz.

Durduk yerde Obama’ya saldırı niye?

Konu açılmışken, Trump’ın rakibi Demokratların adayı Joe Biden Başkanlık seçimlerinde kendisiyle birlikte yarışa girecek arkadaşını, yani Başkan yardımcısını seçti mi?

Tam da siyahiler ayaklan(dırıl)mışken, Obama’nın Başkan yardımcısı olmasında hukuksal bir sorun var mıdır acaba?

Ya da Hillary Clinton son anda devreye girebilir mi?

Belki de her ikisi de muhtemel bir “Ekim sürprizine” karşı yedekte tutuluyorlardır.

Ya da Ekim sürprizinin kendisi bunlardır mı desek?

Malumunuz, 4 yılda bir Kasım ayında yapılan Amerikan Başkanlık seçimlerinin hemen öncesinde Ekim ayında yaşanan ve seçimin sonuçlarını etkileme potansiyeli olan “beklenmedik” hadiselere “Ekim sürprizi” deniliyor.

Geçtiğimiz haftalarda Twitter’ın Trump’ın mesajlarını “doğru olmayabilir” şeklinde etiketlemesinden sonra bu konuda herhangi bir aksiyon almayan Facebook’da sonunda harekete geçti ve ABD Başkanı Donald Trump’ın hesabından paylaştığı bir videoyu, ‘Kovid-19 yanlış bilgilendirme politikasını ihlal ettiği’ gerekçesiyle sildi.

Bu demektir ki artık Facebook, Joe Biden’in 10 puan önde gitmesine, Amerika’nın dev şirketlerinin bu firmaya reklam vermeyi kesmesine kulaklarını tıkayamıyor.

Kovid 19’da ikinci dalganın Amerika’yı çok fena vurduğunun Trump tarafından bile itiraf edildiği şu günlerde FED faizleri yükseltecek yalanına artık nihayet inanan kalmadı.

Bizim birbirinden zeki YouTube ekonomistlerimiz bile daha 7-8 ay önce yaptıkları “Amerikan ekonomisi çok iyi, Amerika faiz yükseltecek” yorum videolarını silmekle meşguller ama internette hiçbir şey kaybolmuyor.

İnternette “unutulma hakkı” kanunu mutlaka çıkarıldığında bile kimse ham hayallere kapılmasın.

Hiç bir şey unutulmayacaktır sadece sıradan insanların bazı bilgilere erişimleri engellenecektir.

Amerikan Dolarının hızla eridiği ama daha da önemlisi rezerv para birimi statüsünü hızla kaybettiği bugünlerde Trump’a son darbeyi Fitch vurarak Amerika’nın kredi notunu düşürdü.

Bu erimenin emaresi olarak Altın tarihinde ilk kez 2000 Doların üzerine çıktı ve yükselişini son hızla devam ettiriyor.

Joe Biden, son dakika da aklına kurt düşecek olanları en sert şekilde uyararak Ruslar müdahale etmeye devam ederse ve Başkan Donald Trump Kasım seçimlerini kazanırsa bunun “ödenecek ağır bir bedeli” olacağı konusunda uyardı.

Trump ise herşeyin bilincinde o da en yüksek perdeden konuşarak “Eğer böyle devam ederse 2020 seçimleri tarihteki en hatalı ve hileli seçimler olacak. İnsanlar güven içinde ve düzgün şekilde oy verebilecek olana kadar seçimleri erteleyelim” çağrısı yapıyor ama fotoğraf artık oldukça net.

Trump sonunda “kara maskeyi” taktı ve atom bombası benzeri patlamanın görüntüsü  New York’tan gelmese de Lübnan’dan geldi.

“Batman – Kara Şövalye Yükseliyor” filminde Batman New York’un finans merkezine konulan atom bombasını son anda uçağıyla taşıyarak uzak bir ufukta patlatmıştı.

Ama Ortadoğunun finans merkezi Beyrut’a o kadar kısa sürede nasıl götürdü, hayret!

Ne demek istediğimizi anlayamadıysanız Nisan ayında kaleme aldığımız “İktisadi 11 Eylül ve şuuraltı hasadı” başlıklı yazımıza ve “Batman – Kara Şövalye Yükseliyor” filminin özellikle sonuna bir daha göz atmanızı rica edeceğiz.

Gücü elde etmek için kimin ne kadar ileri gidebileceğini ömrümüz Kasım ayına vefa ederse göreceğiz…