YÜZYILIN ANAHTARI

Romanı yazılacak günlerden geçiyoruz.

Tüm dünyada jeopolitik kaynama noktası en yüksek seviyeye ulaşmışken Türkiye her zaman olduğu gibi yine fırtınanın gözü konumunda.

En derin deniz tabanına bile inebilecek çok özel nükleer denizaltıda  “kaza” yaşanıyor. Tüm dünya alarma geçiyor.  Aynı sırada dünyanın 2 farklı bölgesinde 2 ayrı denizaltı savaşı daha yaşandığı haberi geliyor.

Devletlerden çıt yok.

Hemen ardından dünyanın dev sosyal medya ağları çöküyor, Avrupa’nın küresel uydu konumlama sistemi (GPS) Galileo’de çökenler kervanına katılıyordu.

Tüm dünyada ardı ardına volkanlar patlıyor.

Dünyanın 5. ekonomisi ve Kaliforniya yüzlerce depremle sarsılıyor ardından depremler tüm dünyayı dolaşıyor.

Kripto paralar Amerikan Başkanı ve hazine bakanı tarafından “ulusal tehdit” olarak açıktan isimlendiriliyor. Onlara Fransa Cumhurbaşkanı ve Almanya maliye bakanı da katılıyor.

Dünya devletlerinin bir anda Ay’a olan ilgisi depreşiyor. Ay’ın karanlık yüzüne inen Çin’den sonra Hindistan Ay’da su arayacağını açıklarken Toyota Japonya için Ay keşif aracı üreteceğini açıklıyor. 

Ve belki de en önemlisi ama herkesin gözünden kaçan/kaçacak olan ise Dünya Sağlık Örgütü, Kongo’da Ebola salgını nedeniyle küresel acil durum ilan edilmesine karar veriyor.

Yine bu konuyla bağlantılı olabilecek bir başka bomba haber ise hemen aynı gün Amerika’dan geliyor.

Pentagon’un biyolojik silah çalışmalarını incelemeye alan ABD’de Temsilciler Meclisi, Pentagon’dan hastalık taşıyan keneleri  ‘silah’ olarak kullanmak için biyolojik deney yürütüp yürütmediğine açıklık getirmesini talep ediyordu.

Amerika’da Trump Türkiye’ye ambargo uygulaması için Senato tarafından sıkıştırılırken diğer yandan da İran’a saldırması Kongre iznine bağlanıyordu.

Yine aynı şekilde AB Türkiye’ye(şaka gibi bir) yaptırım uygulama kararı çıkarırken İran ile diyaloğun devam etmesinden yana tutum alıyor, İngiltere İran’ın petrol gemisine Cebelitarık’ta el koyuyor. İran bir gemiye el koyduğunu duyururken Trump ise bir İran İHA’sını düşürdüklerini söylüyor.

Irak ve İran topçusu Türkiye’nin başlattığı “Pençe” harekatına destek verirken Erbil’de Türk diplomatlara saldırı yapılıyor.

Tüm bunlara ilaveten küresel ekonominin artık kurtarılamayacak seviyeye geldiği, dünya Merkez bankalarının elinde atacak kurşun kalmadığı her geçen gün daha yüksek sesle dillendirilmeye başlarken krizin habercisi altın ve gümüş fiyatları dünyada hızla yükseliyor.

Buraya kadar özetlediğimiz dünya olaylarında aslında şaşıracak bir durum yok.

Sadece “The Economist”in bu sene bir değişiklik yaparak 2 tane yayınladığı kapaklara bakmanız yeterlidir.  Elektrik kesintilerinden, salgın hastalıklara, volkanlardan depremlere, Ay seyahatlerinden Facebook’un kripto parası Libra’ya (terazi) kadar hepsi mevcuttur.

Konuyu detaylı olarak  “2019, soluk renkli at dünyanın tepesine çıktığında” başlıklı ilk yazımızda zaten ayrıntılı olarak ele almıştık.

Onun için biz kendi ülkemize dönelim.

S-400 meselesinin gündeme gelmesinden beri ayılıp bayılanlar, sinir krizleri geçirenler, yaptırmazlar diyenlerin tartışması nihayet sonlandı. Pentagon yetkilileri iki kere erteledikleri toplantıyı üçüncü defasında yapmayı başararak Türkiye’nin F-35 projesinden kademeli olarak çıkarılacağını ama Türkiye ile ilişkilerinin aynen devam edeceğini mealen söylediler.

Trump ise bir sonraki gün “yaptırım uygulamayı düşünmüyoruz” dedikten 45 dakika sonra “ne yapacağımıza bakacağız” açıklaması yaparak yine Trump’lığını yaparken tam aynı sıralarda Türkiye’deki mültecilere destek olmak üzere 1.41 milyar avro tutarında özel tedbir Avrupa Birliği Komisyonun tarafından kabul ediliyordu.

Evet, Akdeniz’de sondaj meselesi yüzünden Türkiye’ye komik yaptırımlar uygulama kararı alan aynı zavallı devletler topluluğundan bahsediyoruz.

Bu kadarla kalsa iyi! Yine geçtiğimiz hafta NATO’nun caydırıcılık politikası üzerine hazırlanan bir raporda, ABD’nin nükleer silahlarını sakladığı üsler “kazara” ortaya çıkarıldı. Listede Türkiye, Almanya, İtalya, Hollanda ve Belçika’daki üsler var.

Buraya kadar sürpriz yok ama habere ustaca sıkıştırılmış “Türkiye’deki darbe girişimi ve Suriye’deki istikrarsızlıklar nedeniyle nükleer silahların İncirlik’te saklanmasının akıllıca olmayabileceği” detayı da bulunmaktadır.

Tam bu rapor ve analizlerin ortada dolaştığı sırada ise dünyanın tek Müslüman nükleer gücü Pakistan’ın Genelkurmay Başkanı Türk Genelkurmayında meslektaşıyla kameralara poz veriyordu.

2016 yılında Alman gazetesi Die Welt, ‘Türkiye’nin nükleer silah yapmak istediğini’ iddia etmiş, gerekli teknik bilginin Pakistan’dan alındığını öne sürmüştü.

Yine aynı yıllarda Türkiye’nin ilk milli uçak gemisinin duyurulması dünyayı ve özellikle İsrail’i çok endişelendirmiş, Amerikan medyası, ‘Türkiye, savaş gemisini denize indirdiği anda, bölgede dengeler değişecek çünkü Türkiye, bölgenin en güçlü ülkesi olmak için planları başarıyla uyguluyor’ diye yazmıştı.

İsrail ve Yunan basını ise “Türkler uçak gemisi yapıyor, bölgeyi kontrol altına alacaklar” derken içimizde bazıları ise bunun havuzlu çıkarma gemisi olduğunu söyleyerek olayı küçümsemekle meşguldü.

Oysa bu havuzlu çıkarma gemisinin (TCG Anadolu) üzerine kısa kalkış / dikine iniş yeteneği olan            F-35B’lerin konulması ile neyin ne olduğunu herkes görecekti. Zaten TCG Anadolu’nun savunma fuarlarında sergilenen maketleri üzerinde her zaman gözüken uçak bu F-35’ler idi.

Amerika tarafından geçen hafta F-35’lerin Türkiye’ye verilmeyeceğinin duyurulması üzerine Rusya’nın Türkiye’ye teklif ettiği uçaklar Su-35’ler olmuştur. Bu uçakların hali hazırda uçak gemileri üzerinde kullanıldığını söylememize gerek yoktur sanırız.

Askeri konuları bir tarafa bırakırsak, çok uzunca bir süre önce Pakistanlı bir diplomat Türkiye – Batı ilişkilerini analiz ederken mealen şunları söylemişti:

“Öyle bir zaman gelecek ki Türkiye Batının boğazına takılacak. Yutmak isteyecekler yutamayacaklar, çıkarmak isteyecekler çıkaramayacaklar.”

Eski Amerikan Başkanı Bill Clinton Ekim 1999’da Amerika’ya giden Başbakan Bülent Ecevit’e ;

“20.yüzyılın ilk elli yılı Osmanlı İmparatorluğu’nun mirasının paylaşılmasının yol açtığı değişikliklerle geçti. 21.yüzyılın ilk elli yılı da Türkiye’nin alacağı doğrultuyla şekillenecektir ” demişti.

Clinton benzer görüşleri bir ay sonra bir üniversitede yaptığı konuşmada yenilemişti:

“Önümüzdeki yüzyılın, büyük ölçüde, Türkiye’nin bugünkü ve yarınki rolünü nasıl tanımlayacağına bağlı olarak şekilleneceğini umuyorum”.

Ve Clinton’un 1999 TBMM konuşması:

“20. yüzyılı anlamak için Türkiye bir anahtar. Türkiye’nin geleceği, önümüzdeki bin yılın ilk yüzyılının şekillenmesinde son derece önemli bir rol oynayacaktır.”

Konuyu anlamış olan Pentagon’un 2002 yılında Türkiye’yi işgal konulu tarihinin en büyük tatbikatının adı neydi?

“Bin yılın meydan okuması.”

Kısaca, Batının Türkiye konusunda savrulmasının sebebi aynen Pakistanlı diplomatın analiz ettiği gibidir.

“Boğazlarına takıldık, ne yutabiliyorlar ne çıkarabiliyorlar.”

Yeter ki biz sağlam duralım, nefessiz kalacakları günler yakındır…