TİLKİ VE KRİTİK GÖREV

Politik kurgu romanlar okuyoruz diye zaman zaman akademisyen arkadaşlarımızla hararetli tartışmalara girerdik. Onlara göre siyasal bilimler belli formatlar ve düşünce normları gözetilerek yazılmış “bilimsel” kitaplar okunarak anlaşılabilirdi.

Buna karşı olmamakla birlikte, sadece akademik kitaplar okumanın gerçek dünya politikaları ve bunların oluşturulma katmanlarını anlama ve daha da önemlisi öngörebilme konusunda çok faydalı olmayacağını savunuyorduk.

Nitekim Batı insanı okumayı sevdiği için bu ülkelerin politikacıları, yapacakları hamleleri öncelikle kitaplar ya da filmler yoluyla halklarına enjekte etmektedirler. 

Bu yayınları takip ederek gerçekleşecek olayları öncesinde tahmin edebilmek çok zor değildir.

Mesela Robert Ludlum okuyan birisi rahatlıkla büyük ölçekli küresel komploları anlayabilir, Le Carre okuyan birisi istihbaratçının iç dünyasını anlayabilir, Tom Clancy okuyan birisi Amerikan politikalarının ülke içinde nasıl bir formasyonla oluşturulduğunu, bu oluşumlarda çekişen tarafları (mesela CIA – Pentagon savaşı) daha iyi anlayabilir.

Bu yazarlar ölse bile kitaplarının aynı format ve estetikle çıkmaya devam etmesi bu kitapların yazılış amaçlarını aslında çok güzel özetlemektedir.

Bu yazarlardan biri olan İngiliz “gazeteci” Frederick Forsyth dünyanın en çok satılan kitaplarından biri olan “Çakal” kitabının yazarıdır ki çeşitli dönemlerde farklı versiyonları filme de çekilmiştir bu eserin.

TANRININ YUMRUĞU

İngiliz emperyalizminin savaş yaptığı birçok bölgede “gazetecilik” yapmış bu zat “çakal” kitabı ile kazandığı başarının ardından ülkesine hizmetlerini yayın dünyasına kaydırmıştır.

Birinci körfez savaşı sonrası yazdığı “Tanrının Yumruğu” kitabı ile Saddam’ın “cehennem topu”nun nasıl imha edildiğini detayları ile anlatmış,  bu kitap Amerika’nın en önemli siyasal bilimler fakültelerinin birinde master seviyesinde okunması tavsiye edilen romanlar listesine alınmıştır. 

Bu 1994 basımı kitabın gerçekte yaptığı şey ise 2003 yılında Irak’ın imhası savaşı öncesi kamuoyunu ve okuyucunun bilinçaltını hazırlamaktı.

Birinci körfez savaşı her ne kadar Kuveyt’in işgali ile başlamış olsa da en büyük propaganda malzemelerinden biri Saddam’ın her yeri vurabilen sözde “cehennem topu” inşa etmesi idi ama bunun yalan olduğu her şey bittikten sonra ortaya çıkmıştı.

Tıpkı 2003 Irak soykırımı öncesi söylenen Irak’ın kitle imha silahları olduğu yalanı gibi.

TİLKİ

Uzatmayalım, yaşının iyice ilerlemesi ile birlikte ufaktan İngiliz istihbaratı için çalıştığını itiraf eden yazarın “Tilki” isimli son kitabı aslında çok bilgilendiricidir.

Romanda Asperger sendromu (bu otistik benzeri sendroma dahi sendromu da denilmektedir) olan bir İngiliz bilgisayar korsanı genç Amerika’nın en gizli bilgilerinin bulunduğu sunuculara sızar. Amerikalılar bu kişiyi tespit edip yargılamak için İngilizlerden isteyince İngiliz istihbaratı daha güzel bir plan yapar ve planı Amerikalılara kabul ettirir.

Plan bu dahi bilgisayar korsanı çocuğu kullanarak düşmanların bilgisayarlarına sızmak ve onlara zarar vermektir. 

Hatırlarsınız geçtiğimiz yıllarda Amerikan savaş gemileri ardı ardına özellikle Pasifikte ticaret gemileri ile çarpışıyordu.

Romanda da ilk deneme benzer bir şekilde Rusların ve dünyanın (uçak gemisi olmayan) en büyük savaş gemisi Amiral Nakhimov kruvazörü İngilizlere nazire yapmak için İngiltere açıklarından geçerken yapılıyor. Geminin kumandası hacklenerek gemi karaya oturtuluyor ve Ruslar dünyaya rezil ediliyor.

Nasıl yapılıyor derseniz Rusların GPS (Küresel konumlama) sisteminde yer alan 5 uyduya eşzamanlı sızılarak.

Konuyu dağıtmadan bir not ekleyelim. Avrupa’nın GPS sistemi olan Galileo geçen haftalarda biden bire işlemez hale gelmişti, hatırlardınız mı?

İkinci deneme ise İran’ın uranyum zenginleştirme programı üzerinde yapılıyor. Uranyum zenginleştirme programına sızan bu asperger sendromlu gençten şifreyi alan İngiliz istihbaratı bu şifreyi İsrail ile paylaşıyor.

İsrail ise Amerika ile birlikte ürettikleri Stuxnet virüsünü programa sızdırarak İran’ın uranyum zenginleştirme tesislerinde büyük bir yıkıma yol açıyordu.

Nitekim eski NSA çalışanı Edward Snowden da bir Alman dergisine verdiği röportajda, Stuxnet’in ABD ve İsrail tarafından İran’ın Nükleer tesislerini vurmak amacıyla üretildiğini söylemiş, bir soru üzerine ise Stuxnet’in “NSA ve İsrail  işbirliğinin sonucu” olduğunu ifade etmişti.

Romana dönersek, İngilizler bu şifre paylaşma işi karşılığında İsrail’den ne istemeyi planlıyor derseniz?

“Akdeniz’de doğalgaz yataklarının işletilmesi iznini.”

Size de ilginç gelmedi mi?

Geçtiğimiz haftalarda Rusya’nın en önemli denizaltısında yaşanan “kazayı”, geçtiğimiz yıllarda en kritik zamanlarda ardı ardına düşen Rus uçaklarını, son aylarda Amerika dahil bir çok ülkede yaşanan elektrik kesintilerini, siber saldırıları bu uzun listeye ekleyebilirsiniz.

Son dönemde İran ve İngiltere arasında yaşanan tanker savaşları, Rus ve İngiliz uçaklarının İngiltere açıklarında havada kapışmaları gibi olayları da göz önüne alınca, “Tilki” romanı İngiliz devletinin hedeflerini ve korkularını adeta bilinçaltımıza kusan bir roman görünümündedir.

KRİTİK GÖREV

Geçtiğimiz hafta yeni seçilen Pakistan Başbakanı İmran Han’ın Beyaz Sarayda kabulü sırasında Amerika Başkanı Trump Afganistan’ı kastederek “Savaşı bir haftada bitirebilirdim. Ama 10 milyon kişiyi öldürmek istemiyorum” dedi.

2006 yılında Amerika Dışişleri Bakan yardımcısı Richard Armitage’nin Pakistan’ı, “Bombalanmaya hazır olun, Taş devrine gitmeye hazır olun” şeklinde tehdidi hatırlanınca Trump’ın “Afganistan sana söylüyorum Pakistan sen anla” demek istediği açıktır.

Dünyayı babalarının malı zannedenlere ithaf edilmesi gereken bir kitap çıktı yakınlarda.

Amerikalı yazar Mark Greaney’nin “ Kritik Görev” isimli romanı İskoçya’ya yapılan 5 Göz (İngiltere, Amerika Birleşik Devletleri, Kanada, Avustralya ve Yeni Zelanda’nın 2. Dünya Savaşı sonrası kurduğu tüm dünyayı kapsayan sinyal istihbaratı toplama kurumu) toplantısına yapılan saldırıyı konu alıyor.

Geçmişte İngiliz dış istihbaratı MI6 tarafından karısı öldürülmüş Rus askeri istihbaratı GRU’nun eski başkanının, yıllarını vererek hazırladığı intikam planı şöyledir.

İskoçya’da yapılan 5 Göz toplantısı sırasında Batı dünyasının en elit yüzlerce istihbaratçısı rehin alınarak havaya gizlice biyolojik silah verilir. Amaç, sahte rehin alma operasyonunu 8 saat sürdürerek biyolojik silahın tedavi edilebilir noktayı geçmesidir. Ardından serbest bırakılacak rehineler ofislerine geri döndüğünde bu ölümcül virüsü tüm meslektaşlarına farkında olmadan bulaştıracaktır. Virüsün ilk semptomlarını göstermesi 2-3 gün sürdüğü için olay anlaşılana kadar binlerce (Amerikan, İngiliz, Avustralya, Kanada, Yeni Zelanda) istihbarat görevlisi ölecek, bu ülkelerin istihbarat ve operasyon yapma kabiliyetleri yıllarca sürecek bir çöküntüye uğrayacaktır.

Kitabın yazarı Amerikalı olduğu için roman, bizim istediğimiz gibi değil onların istediği şekilde mutlu bitmektedir.

Bununla birlikte roman, yenilmez gözükenlerin bile nasıl yenilebileceğinin ipuçlarını verirken, sırf kariyeri için kendi adamını vurması son anda önlenen CIA yöneticisi ile ilginç bir kapanış yapıyor.

Maalesef ülkemizde hala romanlara vakit kaybı gözüyle bakılmaktadır.

Bir “Le Carre”, Ludlum, Forsyth, Quinnell” okuyucusu gencin Fetö vb istihbaratçı tuzaklarına asla düşmeyeceğinden naçizane eminiz…