Psikolojik savaş ajanı yine o kirli ağzını açtı. Bu sefer Fransa için…

(…) Yusuf Ziya Özcan isimli şahıs geçmişte bu iktidar tarafından YÖK Başkanı yapılmıştı. Üniversitelere İslamcı siyaseti ve türbanı soktu, yüksek öğrenim kurumlarımızı tümüyle iktidarın hizmetine verdi. Bilimsellik bir yana bırakıldı, işin içine siyaset ve kişisel çıkarlar girdi. Beyefendi  o günlerde kırdığı potlar ve yaptığı gaflarla karşımızda bir mizah şaheseri olarak boy gösteriyor, alay konusu oluyordu. Baktılar ki olmuyor, bir süre sonra bu adama daha uygun bir görev arandı ve bulundu. Hiçbir deneyimi olmadığı, diplomasinin D’sini bilmediği halde Varşova’ya Büyükelçi olarak atandı.
* * *
Bu adam dün Varşova’dan bir mesaj yayınladı… Aynen veriyorum kiutanmazlığı görün:”Fransız piçleri, Cezayir’de bir buçuk milyon Müslümanı öldürürken hiç sesiniz çıkmıyordu.”Bu sözleriyle hem Fransa’ya açıkça hakaret ediyor,hem de üstü kapalı olarak Paris katliamına destek veriyor. “Fransız piçleri” ne demek? Dünya diplomasi tarihinde böyle bir sövgünün ikinci bir örneğini bulamazsınız. Hele bir büyükelçinin ağzından!.. Büyükelçi bulunduğu ülkede devletini temsil eder. Attığı her adım, imzaladığı her belge ve ağzından çıkan her söz doğrudan devleti bağlar.Şimdi bu şahıs Fransa’ya (hem de yaşanan acı bir olay sonrasında) “Fransız piçleri” demekten utanmıyor…Ve bunu devlet adına söylüyor.
* * *
Yarın öbür gün örneğin AB üyeliğimize destek konusunda yine Fransa’nın kucağına düşüp yalvarmaya başlayacağız…”Aman Fransa yanımızda ol, bize bu konuda bir kıyak yap!..” İşte o zaman “Fransız piçlerinin (!)” çantasından Yusuf Ziya’nın o sözleri karşımıza çıkarılacak. Burada soruyorum, Fransız Hükümeti şimdi bizimkilere şöyle bir başvuruda bulunduğu takdirde ne olacak? “Varşova Büyükelçiniz bu sözleriyle Fransız Devleti’ne ve milletine açıkça hakaret etmiştir. Türk Hükümeti’nin bizden özür dilemesini bekliyoruz.” Hiç endişe etmeyin bir şey olmaz, özür dilemeyiz!.. Çünkü bunların işi gücü küfretmek, uluorta sövmek ve bunu yapanları ödüllendirmek.
* * *
(…)

Sevgili okuyucularım, Meclis’te yemin töreni başlarken kürsüye ilk çıkan, AKP Bursa milletvekili engelli bir kadındı.Yeminine “Bismillahirahmanirrahim” diye başladı. Toplantıyı yöneten Deniz Baykal’dan hiçbir tepki gelmedi.Dün ise inanılmaz bir açıklamasına tanık olduk. Kendini savunmaya çalışıyordu: “Yemine besmele ile başlıyorsa daha kuvvetli yemin ediyor demektir!”(…)
İŞTE YUKARIDA İÇİMİZDEKİ FRANSIZLARIN KİMLER OLDUĞUNU GÖSTEREN GÜZEL BİR ÖRNEK. SÖVÜLEN FRANSIZ’I BÜTÜN BENLİĞİ İLE SAVUNAN (Kİ ÖYLE BİRŞEYDE YOK ASLINDA) BU KİŞİNİN ARAPLAR VE ARAPÇA İÇİN YAZDIKLARI:
‘Bu Arap alemi gerçekten komiktir. Bunlar dünyanın en korkak, en beceriksiz, fakat en şamatacı ve yaygaracı adamlardır.’
‘Tayyip’in Mısır’daki karşılama törenine katılanlar tekbir getiriyordu. Kendini tutamayan Tayyip  oracıkta onlara hitaben bir konuşma yaptı. Türkçe mi? Hayır!.. İngilizce mi? Meclis albümünde bilir görünür ama İngilizce bilmez ki!.. Ya nece? Arapça, Arapça!..’
Bu şahsın karısı Tansel Çölaşan Danıştay saldırısı sonrası ‘saldırgan odaya Allahu Ekber diyerek girip ateş etti’ demiş ve daha sonra bunun yalan olduğu kanıtlanmıştı.  Bu ajan provokatör aileyi daha önce incelemiştik.
VE İŞTE GERÇEK:

Sayın Emin Çölaşan’a cevapBüyük gazeteci(!) Emin Çölaşan çalıştığı Sözcü gazetesinde benimle ilgili yine bir yazı kaleme almış. Tamamen ideolojik ve gerçek dışı yazdığı için benimle ilgili her yazısında iyi bir iş yaptığım hissi hakim oluyor. Diğer insanlarda bu nedenle “Çölaşan senden bahsetti ise kesinlikle iyi bir iş yapmışsın” yorumunda bulunuyorlar. Bir gazeteci için ne büyük bir ödül!
Beyefendi yazısına üniversitelere İslamcı siyaseti ve türbanı soktuğumu söyleyerek başlamış. Fransa’da olanlara çok üzüldüğü ve yas tuttuğu için katsayının kaldırılmasını unutmuş. Başörtüsü sorununu üniversitelerde sessiz sedasız çözmek, Allaha hamdolsun bana nasip oldu, benim için en büyük başarılardan biridir. Ülkemiz açısından da uzun zamandır devam eden, ülkemizi çok kırılgan hale getiren bir sorunun hallidir. İnsan onurunu ayaklar altına alan ve onbinlerce kızımızın yüksek öğretimine engel olan bu uygulamanın kalkmasını eleştiren bir gazetecidir Emin Çölaşan.
Kendisinin değinmediği katsayı meselesi de onyılı aşan bir süre onbinlerce genci yüksek öğretimden mahrum etmiştir. Bu hangi vicdana sığar? Benim yüksek öğretim için yaptığım bu iki önemli uygulama için değil eleştirmek tebrik etmesi gerekirdi.Beni YÖK başkanı olarak çalıştığım yıllarda yaptığım gaflar yüzünden “mizah şaheseri” olarak tanımlamış. Bir iki hatam olabilr ama Allah aşkına kendisinin yazdığı her yazı bir mizah şaheseri!
Daha sonra deneyimim olmadığı halde büyükelçi olarak atandığımı yazmış. Diplomasinin D’sini bilmiyormuşum. İlk başlarda bilmiyor olabilirim. Bu diplomasi denilen şey acaba doğumla kazanılan ve öğrenilemez bir şey midir? Beyefendi acaba suçladığı acemi diplomatın nasıl performans gösterdiğini inceleyip de mi böyle konuşuyor? Uzun zamandan beri hiçbir konuyu detaylı inceleyip yazdığına şahit olmadım. Oradan buradan gelen şikayetleri konu edinen yüzeysel yazılar yazdığı için kötü bir gazetecilik örneği sunuyor.
Zahmet edip bakmadığı için ben kendisini bilgilendireyim. Burada vazife yaptığım üç yıl dört ay içerisinde Türkiye ile Polonya arasındak ticaret hacmi 900 milyon dolar artmıştır. Turist sayısı 432 bin iken 510 bine yükselmiştir. Burada okuyan üniversite öğrencisi sayısı ise 950-1000 den 3350’ye çıkmıştır. Yüksek seviyeli ziyaretler daha önce olmadığı kadar fazla olmuştur. İki ülkenin diplomatik ilişkilere başlamasının 600 yılını kutladığımız 2014 yılında burada daha önce hiçbir elçiliğin yapamadığı kalite ve sayıda kültürel projelerle ülkemiz en iyi şekilde temsil edilmiştir. Bu projelerin uygulanmasındaki başarılarımız nedeniyle Polonya Dışişleri Bakanlığı tarafında Bene Merito üstün hizmet madalyasını almam uygun bulunmuştur. Bu başarılarda burada benimle çalışan elemanlarımızın payı büyüktür. Bu sürede bir elemanımız yüksek lisans derecesi almış, iki elemanımızda doktora yapmaktadır.Yeni büyükelçilik binası alınmış, konut ve lojmanın büyük onarımı ile ilgili kararlar çıkartılmış ve büyükelçiliğin arabalarını yarısı yenilenmiştir. Diplomasinin D’sini bilmiyor yerine aynı performansı gösteren kaç büyükelçimiz var diye sormanız gerekmez mi? Sezarın hakkını Sezara vermeyi öğreneceksiniz.
Gelelim size yazıyı yazdıran konuya. Aynen veriyorum dediğiniz, “Fransız piçleri, Cezayir’de bir buçuk milyon Müslümanı öldürürken hiç sesiniz çıkmıyordu.” ifadesi BANA AİT DEĞİL. İnsaf edin, benim aldığım resmin altında, resimle otomatik gelen ve silinmeyen, ve resmi Facebook’a yollayan kişi tarafında yazılmış yazı. Bu önemli detayın bile farkında değilsiniz. Üstelik, bana ait olmayan bir cümleyi bana atfederek Fransa’ya hakaret ettiğimi ve bunun diplomasi tarihinde örneği olmadığını söylemeye çalışıyorsunuz. İşte sizin gazeteciliğiniz bu kadar! Her yazdığınız yazı için aynı şey söylenebilir. Yinede böyle bir yazının benim yayınladığım bir mesajda geçmesini eleştirebilirsiniz. Bu da benim teknik beceriksizliğimden kaynaklanmaktadır. Yazıyı silemedim, sonradan öğrendim zaten silinmiyormuş. Bu hatamı kabul ediyorum. Ancak benim başkaları tarafından yazılmış bir fikri kendim inanmasamda, bakın bazılarıda bu konuda böyle düşünüyor diye sunma hürriyetimin olduğunu da unutmayın. Aynen beni küçük düşürmek için yukarıdaki cümleyi kulladığınız gibi!
AB üyeliğimiz için yarın Fransa’nın “kucağına düşüp yalvarmaya başlayacağız…” gibi bir ifade kullanmışsınız. Siz kucağa düşmeye alışık olabilirsiniz ama bu ülke asla. Bu güvensizlik ve vizyonsuzlukla nereye gidilebilirsiniz kestirmek zor. Emin olun belki çok yakında onlar kapımıza gelir üye olmamızı rica ederler.
Devamla Fransız Hükemeti “Varşova Büyükelçimiz bu sözleriyle Fransız Devleti’ne ve milletine açıkça hakaret etmiştir. Türk Hükümetinin bizden özür dilemesini bekliyoruz.” derse ne olacak diyorsunuz. Büyükelçi böyle bir ifade kullanmamıştır. Anlama kabiliyetinizde biraz sorun gördüğüm için tekrar ediyorum; büyükelçi böyle bir ifade kullanmamıştır. Facebook kayıtlarına herkes bakabilir.
Fransızlara hakaret konusuna gösterdiğiniz hassasiyete dayanarak sormak istiyorum. Başbakanımız, Charlie Hebdo olayını kınamak için Paris’e gittiğinde Sayın Hollande’nin yaptığı hakaret, hergün cumhurbaşkanımıza ve diğer devlet adamlarına yapılan hakaretler hakkında niçin benzer sorular sormuyorsunuz?
Hele yazınızın sonunda yer alan “lan” ve “iyi geçirmişsin” gibi ifadeler edep seviyenizi ve kalitenizi göstermek bakımından ibret vericidir.
Bu arada Facebook’a yansıtmak istediğim mesaj; Fransa’nın terör kayıpları kadar kendi terör kayıplarımıza da saygı duyalım. Çünkü hepsi insandır ve eşittir.
Bir daha incelemeden ve anlamadan sırf ideolojik nedenlerle hakkımda bir yazı yazarsanız, çapsızlığınızı bütün boyutlarıyla ele alacağıma size söz veriyorum.