Soğuk Savaş 2’nin fitilini Türkiye mi ateşledi?

2. Dünya Savaşı’nın sona erdiği 1940’lı yılların sonuna doğru dünya ABD ve Sovyetler Birliği olmak üzere ikiye ayrılmıştır.Bu yıllarda ABD, Sovyetler’in sıcak denizlere inmesini engelemek istemektedir. Bunu başarmak içinse kilit nokta İstanbul’dur…

Sovyetlerin Boğazların denetiminde söz sahibi olmak istemesi,

Doğu Almanya’da bir yağma yaşanması ve Kuzey İran’da asker bulundurarak petrolden pay almak istemesi(burada tek fark İran yerine Suriye olması)Amerikalıların gözünde şüphe doğmasına neden oldu.

İngiltere Ortadoğu petrollerinde yüzde 72 pay alırken ABD’nin payı sadece yüzde 10’du. Petrol bölgesindeki(burayı doğalgaz bölgesi olarak okuyalım)Sovyet askeri varlığı rahatsızlık yaratıyordu.
Mart 1946’da Churchill, Truman ile birlikte Fulham’a gitmişti. Ünlü konuşmasında yeni bir kavramı kamuoyu ile ilk kez paylaştı:
‘Demir Perde, Baltık’taki Stettin’den, Adriyatik’teki Trieste’ye kadar tüm kıtaya tohumlarını serpmiştir.Komünist partiler ya da beşinci kol çok sayıda ülkede hızla yayılmakta ve Hıristiyan medeniyetine meydan okumaktadır. Sovyet Rusya’nın savaş istediğine inanmıyorum. Onların istediği şey, savaşın meyveleri ve kendi güçleriyle ülkelerini olabildiğince genişletmektir.’

Batı dünyası ilk kez Sovyetler Birliği’ni doğrudan hedef almıştı. Stalin Churchill’in savaş çığırtkanlarıyla aynı yatağa girdiğini söyledi.Truman ise Sovyet askerlerinin bir an önce İran’ı terk etmelerini istedi.İpler iyice gerilmişti.

ABD gerginliği daha da arttırdı,

Almanya’nın Sovyetlere ödediği tazminatın önünü kesti,atom bombası denemelerine devam edeceğini açıkladı.

Yumuşama yanlıları etkin noktalardan bir bir tasfiye edildi.

Yunanistan ABD’nin gerçek niyetini ortaya koyduğu bir savaş alanına dönmüştü. Nazilere karşı direnen komünistler İngiliz etkinliğine de karşıydı. Büyük Britanya Yunan yarımadasında monarşiyi yeniden kurmuş, komünist direnişe karşı sert önlemler almıştı. Ancak başarılı olamadılar. İngiliz hükümeti ABD’den yardım istedi.Yunanistan’a mali destek verilmeliydi,

Ayrıca Türk ordusunu güçlendirmek için de belli bir pay ayrılmalıydı.Truman, Kongre’den bu iki ülkeye yardım için gerekli kararı komünist tehdidi öne sürerek 22 Mayıs 1947’de çıkarttı. Truman Doktrini’ne göre komünizmle silahlı mücadele veren ve komünist ülkelerin baskısı altında bulunan ülkelere yardım edilmeliydi. 400 milyon dolarlık yardımın 300 milyon doları Yunanistan’a, 100 milyon doları Türkiye’ye ayrıldı.

Milli Şef İnönü ABD’den bu yardımı istemişti,Sovyetler Türkiye’den Kars, Ardahan ve Artvin’i istiyor, Boğazlarda askeri üs talebinde bulunuyordu.ABD yardım kararını koşullara bağlamayı ihmal etmedi; Türkiye’ye serbest seçimlerle desteklenmiş demokrasi gelecekti ve kalkınma planları rafa kaldırılacaktı. Sovyet politikalarında esinlenen Köy Enstitüleri’nden de vazgeçilecekti. ABD bu iki ülkeden kendi uyduları olmalarını istiyordu.
Yunanlılara verilen ‘Özgürlük Desteği’ meyvelerini vermeye başladı. Amerikalı danışmanlar daha sonra da komünist tehditlerin var olduğunu iddia ettikleri sertlik politikasına ilk kez Yunanistan’da şans tanıdılar! Komünist gerillaların eşleri ve çocukları tutuklanıyor, toplama kampları kuruluyor, işkence ve infazlar olağan hale geliyordu. Köyler napalm bombalarıyla bombalandı. Halk Nazi dönemini arar olmuştu. Stalin savaş sırasında Churchill’e verdiği sözü tutarak Yunanistan’da komünistlere sınırlı destek veriyordu, sonunda bu yardımı tamamen kesti ve Yugoslavya’daki Tito’ya gerillalara yardım etmemesini söyledi. Sözünü dinlemeyen Tito sosyalist bloktan ihraç edilecekti. Ama Amerikalılar için bunun önemi yoktu.Yunanistan’da Nazilere destek veren varlıklı kimseleri desteklediler ve Almanlara direnen yoksulları cezalandırdılar.

1949 yılında direniş kırıldı ve iç savaş sona erdi.Sovyetlerin Truman Doktrini’ne cevabı Doğu Avrupa’da kendilerine bağlı uydu devletler inşa etmek oldu.

Macaristan’da komünistler seçilmiş hükümete bir darbe yaptı. Batı Almanya kurulunca Doğu Alman devleti ilan edildi. Sovyet nüfuzu Polonya, Çekoslovakya, Romanya, Bulgaristan’ı etkisi altına aldı. Kutuplaşmada ilk adımı atan Amerikalılardı, Sovyetler Birliği’de kamplaşmanın hızla ilerlemesine katkıda bulundu.
Truman, Marshall Planı ile birlikte Silahlandırma Programı’nı da devreye soktu. Sovyetler Birliği etrafında bir kuşatma için gerekli adımlar atılmaya başlanmıştı. Sovyetler ciddi bir şekilde endişeleniyordu.
1948 yazında Berlin’de ciddi bir çekişme yaşandı. ABD kendi mallarına ayrıcalık sağlamak için şehirde para reformu yaptı.Karaborsada kapsamlı bir dalgalanma yaşandı. Sovyetler batılıların kötü niyetlerini bahane ederek Berlin’in(burayı Suriye olarak okuyalım)ulaşım hattını abluka altına aldı, kente mal giriş çıkışı kontrollerine geçti.

Batılılar hemen bir propaganda kampanyası başlattı. Ruslar Batı Berlinlileri açlığa mahkûm etmişlerdi! Oysa doğudan yiyecek ve kömür elde edebiliyorlardı. Amerikan yardım uçakları temel gıda maddelerinin yanı sıra karaborsa mallarını da Berlinlilerin hizmetine sundu. ‘Berlin hava köprüsü’ efsanesi doğmuştu. 12 Mayis 1949’da Stalin ablukayı kaldırdı.  Soğuk Savaş´ın gerginliği bu olayla daha da arttı.1949 yılında ABD gerginliği tırmandıracak iki yeni adım daha attı. Almanya’nın batısında federal bir cumhuriyet kurdu, bu cumhuriyet tüm Almanya’yı temsil ettiğini savunuyordu.

Truman geleneksel yalnızlık politikasını keskin bir biçimde terk etmeye kararlıydı. Avrupa’nın batısındaki müttefikleriyle bir savunma örgütü olan NATO’yu kurdu.Amerikan nükleer silahları Almanya’ya yerleştirildi.

Avrupa’nın özgürlüğü için tedbirler aldıklarını ileri süren Amerikan elitleri kendi evinde ırk ayrımcılığı devam ediyor, her kesimden muhalifleri artık ‘komünist’ yaftasıyla damgalıyordu.Üç önemli gelişme ‘Soğuk Savaş’ın’ biraz daha ısınmasına ve artık iki kutup arasında çatışmaların yaşanabileceğini gösterdi.Sovyetler Birliği ABD’nin atom bombası tekelini kırdı. Rus bilim insanları bu yıkıcı gücü Stalin’in emrine sunmuşlardı.

Stalin, ilk atom bombası denemesini yaparak bir kez daha ABD başta olmak üzere tüm dünyaya gözdağı verir. Artık Sovyetler ‘Büyük Güç’ten ‘Süper Güç’ statüsüne yükselmiştir. O yıllar iki ülkenin de nükleer bomba taşıyabilen denizaltısı yoktur ama birkaç yıl içinde sessiz sedasız göreve çıkmaya hazır hale geleceklerdir.

Beklenen olur ama ABD’nin fikriyle Boğaz’ın derinliklerine gerilen çelik halatlar(burayı Suriye sınırı olarak okuyalım)iyi bir koruyucu önlem olmuştur.

Atom bombası taşıyan denizaltılar Boğaziçi’ni geçemez. Hatta yıllarca geçemez. Rus donanmasının kıtalararası balistik füze taşıyan 26 stratejik, 72’de taktik denizaltısından birçoğu, o dönem Boğaz’daki çelik perdeyi aşamadıkları için Anadolu Kavağı önlerinden tornistan edip soluğu Karadeniz’de alırlar. Buna rağmen ABD hâlâ rahat değildir.

ABD başkanı Truman bu gelişme karşısında hidrojen bombasının imal edilmesinin hızlanmasını emretti.

1949 yılında Milliyetçiler Çin’de yenilgiye uğradı. Doğu Asya’da büyük bir coğrafya ve nüfusa sahip bu ülke artık komünizmi tercih etmişti.Üstelik Sovyetler ‘den ciddi bir destek de almadan Çin Devrimi gerçekleşmişti. Ertesi yıl Stalin ve Mao bir ittifak anlaşması yaptılar.

ABD ciddi bir endişe taşıyordu.Asya’daki gelişmeler Kore’de ilk kez silahların ateşlenmesine neden oldu.

Yukarıda soğuk savaşı başlatan olaylar ile bugünlerde meydana gelen olaylar arasındaki benzerlikleri kıyasladık. Bir iki nüans haricinde herşeyin tıpatıp aynı olduğunu takdirlerinize sunarız. Bu bağlamda analizimizin başlangıcında İngiltere başbakanı Churchill’in 1946 yılında yaptığı ünlü ‘Demir Perde’ konuşmasından bahsetmiştik. Bazı tarihçiler bu konuşmayı soğuk savaşın resmi başlangıcı olarak kabul ederler. Son dönemde gelişen hadiselerin ışığında ikinci soğuk savaş döneminin başladığını  yada başlatılmaya çalışıldığını söylemek mümkün gözüküyor. Belki de tarihçiler ileride bu günleri yazdığında tıpkı Churchil’in demir perde konuşması gibi ikinci soğuk savaşın resmi başlangıç tarihi olarak Rus savaş uçağının Türkiye tarafından düşürülmesini göstereceklerdir.

Galiba tek eksiğimiz soğuk savaş döneminin efsanevi ABD propaganda filmleri olan güzel birer Rocky (rus boksörü pataklayan ABD’li) ve Rambo (Afgan mücahitleri Rus işgalcilerden koruyan ABD’li) filmleridir.

Eğer yeni bir Rambo filmi çekilirse bizde çok memnun kalırız. Hele de dünün Afgan mücahitlerinin soğuk savaşın bitmesiyle birden bire nasıl Afgan teröristlere dönüşüverdiklerini ve bu seferde Ruslar yerine Amerikalılar tarafından soykırıma tabi tutulduklarını bize anlatabilecek dahi bir Holywood yönetmeni çıkarsa…