SON ÖZGÜR NESİL “YARININ SAVAŞINA” ÇAĞIRILIYOR

Ömer Kayani

Zaman yolcuları acil bir mesaj için 2051 yılından gelirler.

30 yıl sonraki gelecekte insanlık ölümcül bir uzaylı türüne karşı savaşı kaybetmektedir. Hayatta kalmak için tek umut, askerlerin ve sivillerin geleceğe giderek bir manada çocuklarına torunlarına yardım etmek için tüm dünyanın kaderini belirleyecek savaşa katılmasıdır.

Sene 2022’dir.

Bunu nereden anlıyoruz?

Kahramanımızın evinde parti var ve herkes TV’de ilk defa kışın yapılan “Katar 2022 Dünya Futbol Şampiyonasını” maçını izlemektedirler.

Dolayısıyla tarihi bile “21 Kasım ile 18 Aralık 2022” arası yakın bir kesinlikle söyleyebiliriz.

Yani herkesin çeşitli bahanelerle ve büyük beklentilerle yolunu gözlediği “2023” yılına sadece günler kalmıştır.

Her ne kadar filmde gözükmese bile biz size “Katar 2022” futbol şampiyonasının özenle çalışılmış (çift yılanlı ya da kuyruğunu ısıran yılan sembollü) logosunu gösterelim de filmde niye buraya vurgu yapıldığı daha iyi anlaşılsın.

Anlayacağınız  tıpkı olimpiyatlar gibi çok “küresel” bir olayı tüm dünya izlerken sahanın ortasında açılan bir portaldan çıkan silahlı askerlerin başındaki kadın teğmen tüm dünyaya seslenir.

“Biz siziz, 30 yıl sonraki haliniz. Bir savaş veriyoruz, düşmanımız insan değil ve kaybediyoruz. 11 ay içinde gelecekteki bütün insanlar dünya üzerinde silinecek. Tabii bize yardım etmezseniz. Size ihtiyacımız var. Babalarımız, annelerimiz, dedelerimiz. Bu savaşı kazanma şansımız olması için bizimle birlikte savaşmanıza ihtiyacımız var.”

“Siz bizim son umudumuzsunuz.”

Sizi bilemeyiz ama tam burada, tüm hakları ihlal edilerek İngiltere’de tecrit hapsinde tutulan Wikileaks’in kurucusu Julian Assange’ın “bu son özgür nesildi” sözleri aklımıza geliverdi.

2051 yılından 2022 yılına geri gelip bize ulaşan çocuklarımızın “son özgür nesilden” yardım istemeleri çok anlamlı, değil mi?

Yani “bugünlerde bir şeyleri durdurmazsak yarın çok geç olacak” mesajı gibi gelmedi mi size de?

Filmin devamındaki 1 dakikada haberleri sunan spiker bundan sonraki 12 ayı yani “2023 yılında” neler olduğunu özetlemektedir.

GELECEĞE BUGÜNDEN ASKER TOPLUYORLAR

“Dünya askerlerinin geleceğe yollanmaları ve Whitespike’larla (uzaylı  canavarlar) savaşmaları için derhâl (geleceğe) “atlama tesisleri” kuruldu.

İlk 1.000 asker 28 yıl sonrası için yola çıktı ama sadece bir avuç askerin hayatta kalmasıyla yedi gün içinde umutlarımız söndü.

Atlamaya kalifiyeli asker oranı sadece %50 olduğu için destek için sivillere ihtiyaç duyuldu.”

İşte filmin tam burasında tanıdık bir yüz görünce şaşırıyorsunuz.

Amerikan Senatosunun yüzleri maskeli değerli Senatörlerinin ardından  Türkiye Cumhurbaşkanı ve iki eski İngiltere Başbakanının görüntüleri ardı ardına ekrana yansırken spikerin şu sözleri duyuluyor.

 “Dünya liderleri, dünya çapındaki bir asker alımında anlaşmaya vardı.”

DÜNYA ORDUSU KURMUŞLAR

Konu bilim-kurgu bir film bile olsa küresel askere alma işi sözkonusu olduğunda akla gelen ilk ülkenin Türkiye olması ve ABD – İngiltere “Anglo -Sakson” koalisyonuyla bir arada “küresel istilacılara” karşı omuz omuza gösterilmesi ilginç mi?

İnsan ister istemez George Soros’un 2002 yılında Türk ordusu hakkında  söylediklerini hatırlamıyor mu?

“Türkiye’nin Arjantin’den tek farkı stratejik pozisyonudur. Bu stratejik pozisyona bağlı olarak, Türkiye’nin en iyi ihracat ürünü de ordudur.” (4 Mart 2002)

Uzaylısından ulusalcılarına kadar hepsi Türk ordusunun peşinde görünüyor diyerek konumuza dönmeden önce bir şeyi daha hatırlatalım.

Bir başka uzaylı istilası filminin (Captive State) hemen başında meydana gelen olayları anlatan ve tüm dünyada meydana gelecek “küresel korona kapatmalarını” adeta öncesinde haber veren filmde de 15 Temmuz darbesi sırasında boğaz köprüsünde meydana gelen olayların görüntüleri kullanılmıştı.

Yazılarımızı daha önce okumamış olanlar için birçok yazımızda dile getirdiğimiz şu uzaylı konusuna da tekrardan bir açıklık getirelim:

“ Ciddi mesajlar veren Hollywood filmlerinde geçen uzaylı karakterlerinin çoğu zaman hiç bir ırk, din, insan ya da inanç topluluğuna (şeytanilik hariç) bağlı olmayan küreselcileri tasvir ettiğini düşünmüşüzdür.

“Uzaylılar” dediğimizde kastımızın ne olduğunu da açıkladıktan sonra dönelim filmimize.

Askerler uzaylı yaratıklarla savaşmaya yetmeyince tüm dünyadan siviller savaşmaları için geleceğe gönderilmeye başlanır ama 2051 yılı itibariyle dünya nüfusu 500 bin kişiye düşmüştür ve “uzaylılara” karşı savaş kaybedilmektedir.

Anlayacağınız şeytani bir hedef olan dünya nüfusunu 500 milyon kişi civarında  tutma hedefi filan artık çoktan aşılmıştır. 

Tüm dünyada “sonucu değiştirmeyen bu savaşa” karşı eylemler ve protesto hareketleri başlamıştır.

Burada “zaman kavramını” kaybetmeyin diye tekrar vurgulayalım.

Dünyanın karıştığı ve insanların toplu olarak ölecekleri savaşa gönderildiği yıllar 2022 ve 2023’dür.

Uzaylılara karşı savaşın kaybedilmekte olduğu ve dünya nüfusunun neredeyse sıfırlandığı sene 2051’li yıllardır.  

Filmin hemen başlarında haberleri sunan spiker Amerikan Savunma Bakanına protestoları işaret ederek sorar:

“Ama henüz olmamış bir savaş için neden mücadele edelim ki?

Bakanın verdiği cevap yine aklımıza Julian Assange’ın gelmesine neden olur.

“Ölenler bizim çocuklarımız ve torunlarımız. Yeryüzünden silinmelerine izin veremeyiz. Uzaylıları durdurmak için bunu yapmalıyız. İnsanlığı kurtarmak için belki son şansımız.”

Bir Amerikan Savunma Bakanına hak verebileceğimiz hiç aklımıza gelmezdi ama en azından film seyrederken böyle küçük bir lüksümüz oluyor.

İnsanlar geleceğe “7 günlük” bir savaş için gönderilmektedir ve yaratıklar “6 gün savaşıp 7.gün dinlenmektedirler.”

Hatta filmde askerler bu 7. güne Yahudiler gibi “Şabat” ismini koymuşlar.

Tevrat’ta “Allah’ın evreni 6 günde yaratıp 7. gün istirahat ettiği için o günü kutsal kıldığı” belirtilirken Kur’an-ı Kerim’de “Gökleri ve yeri altı günde yarattık da en küçük bir yorgunluk çekmedik” ayeti bulunmaktadır. (Kaf Suresi, 38)

Sözde bilim-kurgu film anlatıyoruz ama Hollywood’un bizi soktuğu teolojik konulara bakar mısınız?

Filme dönersek, kahramanımız askere alınıp geleceğe gönderildiğinde orada insanlığın soyunu tüketen ve Kovid 19 virüsünün “Spike proteini” gibi dikenleri olan “White Spike” (Beyaz Diken/Mızrak) isimli yaratıklarla savaşır.

Bir laboratuvardan bu yaratıkları etkisiz hale getirmesi beklenen ilacın ön çalışmalarını kurtarıp hem bilim insanı hem de gelecekte savaşan askerlerin komutanı olan kızına götürür.

Kızı bu yaratıkları etkisiz hale getirecek ilacın keşfini yapar, babasına verdiğinde  Covid 19, afedersiniz karıştırdık yine, “White Spike” canavarları son saldırı ile insanları bitirmek üzeredir ve kahramanımız elinde ilaçla kendi zamanına yani 2023 yılına dönmeyi son anda başarır.

Hazır “White Spike” canavarları ile “Covid 19 virüsünün” isimsel ve görsel benzerliğine vurgu yapmışken araya bir not düşelim.

Dr. Charles Hoffe;

“Aşıların içlerindeki “spike” proteinlerinin çoğalarak kanı pıhtılaştırdığını, mRNA aşılarının binlerce kılcal damarı tıkadığını, birkaç yıl içinde aşı olanların çoğunun kalp yetmezliği nedeniyle öleceğini” söylüyor.

Birkaç yıl 2022 – 2023 oluyor yanlış hesaplamadıysak, Dr. Hoffe fazla mı film seyrediyor acaba?

Neyse kahramanımızda 2023 yılına geri döndüğünde yaratıkların ilk olarak nerede ve nasıl ortaya çıktığına dair gelecekten aldığı şu bilgilerle kendisini donatmıştır.

“Günün birinde aniden belirdiler. Sinsiydiler. Uzak bir yere indiler, tüm uydu görüntüleri ve radardan kaçtılar. Rusya’yı parçalamaya başladılar. Üç yıl sonra her kıtaya ulaşmışlardı. Kuzey ve Güney Amerika, Avustralya, Asya, Afrika, Avrupa’da yaşam kalmadı. Üç yıl. Çok hızlı çoğalıyor olmalılar. Esirler, hükümet, teknoloji, para, hiçbir şeyi istemiyorlar. Biz yiyeceğiz ve karınları çok aç.”

“Rusya’yı parçalamaya başladılar” anlatımından aklınıza küreselci şeytanların 1990 sonrası Rusya’nın tüm önemli işletmelerini ele geçirmelerini, “esirler, hükümet, teknoloji, para, hiçbir şeyi istemiyorlar. Biz yiyeceğiz ve karınları çok aç” anlatımından da geçenlerde bir bankamızın davetlisi olarak ülkemize gelmeye kalkan şeytani bir kadının kan ve insan parçaları üzerine yaptığı performansları hatırladıysanız sizi suçlayamayız.

Sadede gelirsek gelecekten aldıkları bilgilerle teçhiz olan kahramanlarımız her şeyin başladığı yere yani Rusya/Sibirya’ya giderler, uzaylıların kaza yaparak içine gömüldükleri buzulların içindeki gemilerini bulurlar.

Ama o da ne, uzaylılar sandıkları canavarlar aslında uzaylılar değil onların “gezegen temizleme” aracı olan bir nevi biyolojik savaş araçlarıymış.  Uzaylılar tıpkı Wuhan laboravuvarlarında yaşandığı söylenen olay gibi bir kaza yapıp “yanlışlıkla” gezegenimize düşüp öldüklerinde bu yaratıklarda Sibirya buzulları arasında içinde korundukları eriyikte 1000 yıl (bir milenyum kodu ilginç) kalmışlar, küresel ısınma yüzünden buzullar eriyince de çıkıp dünyayı (şeytani bakış açısıyla) “insan denen zararlıdan” temizlemişler.

Yani anlayacağınız ne yapalım edelim şu buzulları eritmeyelim, içlerinden ne çıkacağı hiç belli olmuyor mesajı gibi.

Son bir ilginçliği de not düşelim.

Filmde kaza yapıp ölen geminin kokpitindeki uzaylıları biz aşırı şekilde ünlü “Baphomet” (şeytan) heykeline benzettik.

Hani 14. yüzyılın başlarında Katolik kilisesinin afaroz ettiği “Tapınak Şövalyelerinin” taptığı söylenen şeytani figür.

Baş aşağı sarkmış uzaylıların resmi ters çevirip ikisini yan yana koyalım, boynuz/kulak ve ellerinin işaretine kadar dikkatinizi çekip kararı siz komploculara bırakalım.

Yarının savaşında bugünden kimin yanında saf tutacağınızın sorulacağı günlere doğru yelken açmış bulunmaktayız.