JOKER VE JACK RYAN EL ELE MIDWAY SAVAŞINA

Bazen olaylar üst üste gelir ve doğru sonuca ulaşmak için büyük bir analiz yeteneğine ihtiyaç duyulmaz.

Olay 1:

Amerikalı VOA (Amerika’nın Sesi) dünyada gerçekleştirilen protestoları skandal ifadelerle haberleştirdi. Dünyadaki protestoları “Dünyanın ve Türkiye’nin 4 bir yanında sokaklar gösteriler ve protestolarla çalkalanıyor” ifadeleriyle duyuran Amerika’nın Sesi, Türkiye’de de protestolar varmış gibi göstererek algı operasyonuna soyundu. (…) Amerika’nın Sesi, Sosyal medyada gelen tepkiler üzerine o bölümleri revize etti.

Olay 2:

Türkiye İşçi Partisi Milletvekili Barış Atay, TBMM Genel Kurulu’nda yaptığı konuşmada, “Bugün Şili’de, Ekvador’da, Lübnan’da, Azerbeycan’da kesinlikle sokağa çıkmaz denilen insanların kendi iradelerini nasıl ortaya koyduğunu, nasıl karşı çıktıklarını görün, bakın, hiç aklınızdan çıkmayan Gezi’yi düşünün. Bu halk sizi iktidardan indirecek. Ama o gün inanın Gezi’yi mumla arayacaksınız” dedi.

Olay 3:

Başörtülere sokak ortasında ardı ardına saldırılar yapıldı.

Olay 4:

ABD Adana Konsolosluğu’nun iki Türk çalışanı Cadılar Bayramı kutlaması sırasında paylaştıkları dini inaçlara saygısız videolar sonrası gözaltına alındı ve daha sonra serbest bırakıldılar.

Son yazılarımızda iki kere “Joker” filmine vurgu yaparak şunları yazmıştık;

“Anlayacağınız, dünya poker masasına bir Joker atıldı ve devam eden bu oyunda kimlerin masadan her şeyini bırakıp kalkacağı, kimlerin bir Zümrüdü Anka gibi küllerinden yeniden doğacağı blöfler üzerine kurulu oyunun derinliklerini ne kadar anlayıp/anlayamayacağına bağlı gibi gözükmektedir.”

Geçen hafta ise şunları yazmıştık:

“Tıpkı dünyanın en büyük Lityum madeni yataklarına sahip Bolivya’da yapılan darbe gibi, küreselciler (Çin) ile Amerikan ulusalcılarının savaşı, aralarda küçük ateşkesler sağlansa bile tüm dünyada sınır tanımadan sürecek gibi gözükmektedir.

Bu süreçte ülkelerin konumu, gücü ve oyunu anlama zekasına bağlı olarak kiminin payına halk ayaklanması çıkaracak Jokerler düşerken kimine de hediyeler düşecektir.”

Yukarıda bahsettiğimiz dört ayrı olayı Türkiye’nin sokaklarına henüz Joker sokamayanların naçizane çabalarının olarak kayda geçirilebiliriz.

Özellikle Adana Amerikan konsolosluğu çalışanlarının yaptığı ve sadece yapmakla kalmayıp bir de sosyal medyada paylaştığı hareketlerin Trump – Erdoğan arasında kör topal yürütülmeye çalışılan mutabakata da darbe vurmaya çalıştığı söylenebilir.

Hatırlarsanız Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın son Amerika ziyareti öncesinde NASA çalışanı Serkan Gölge tahliye edilmiş, Trump’ta bu jest için teşekkür etmişti.

Tam da bu olayın hemen ertesinde Adana konsolosluk görevlilerinin bu hareketlerinin medyaya düşmesi tesadüf olabilir mi?

Bununla birlikte Amerikan konsolosluğunun Türk provokasyon görevlilerinin hemen serbest bırakılmaları ve aynı sıralarda Erdoğan’ın medyada manşete çıkan şu sözleri bazı şeyleri göstermesi bakımından manidardır:

“Başkan Trump’la ilgili Amerika’da hala devam eden azil süreci var ve yaklaşık 1 yıl sonra yapılacak seçimlerin Başkan Trump’ı temkinli hareket etmeye yönelttiği de açıktır. İnşallah bu süreç bittiğinde ilişkilerimiz o gün gelene kadar meseleyi suhuletle sürdüreceğiz.”

Joker filmi üzerinden Türkiye’de olanları değerlendirmişken şu iki konuyu da not etmiş olalım.

Joker, ABD’de 17 yaş altındakilerin yetişkin olmadan izleyemediği ve 1 milyar dolar hasılat yapan ilk film oldu ve Joker, küreselcilerin sevgili ülkesi Çin’de vizyona girmedi.

Filmler, diziler, romanlar üzerinden dünya gezimize devam edelim.

Soğuk savaş döneminin ünlü Amerikalı yazarı yazarı Tom Clancy’nin bir çok romanının kahramanı olan Jack Ryan karakterini konu alan dizinin 2. sezonu geçenlerde Amazon’da piyasaya çıktı.

Venezuela’ya yaptıkları resmi bir ziyaret sırasında saldırıya uğrayan araç konvoyunda  ölen Amerikalı senatör arkadaşı ve elçilik mensuplarının intikamını almak için Venezuela’nın acımasız “diktatörüne” karşı amansız bir mücadeleye girer CIA analisti Jack Ryan.

Dizinin sonunda Venezuela diktatörünü devirip yerine muhalefetin kadın adayını geçiren Jack Ryan ile tüm olayların arkasında olduğunu keşfettiği Amerikalı senatörün dizinin son anlarında geçen şu konuşması çok aydınlatıcıdır:

“Çin dünya tantalum mineralinin yüzde 90’ını kontrol ediyor. Venezuela’da o yatakları keşfedince yapılması gerekeni yaptım. Çin’in, gelecekte ihtiyacımız olan tüm teknolojik ürünlerin hammaddesini elinde tutmasının sonuçlarını bir düşünse.”

Karıştırmayın diye tekrar vurgulayalım, Bolivya’dan değil Venezuela’dan, Lityum’dan değil Tantalum’dan bahsediyoruz. Ama devrilen Bolivya Devlet Başkanı Evo Morales’in yerine de aynı dizideki gibi bir kadın geçti diyorsanız o da sizin düşünceniz deriz.

Yine ilginç bir “tesadüf” ki, Bolivya olaylarının ilk başladığı tarih olan 25 Ekim’den sadece 5 gün sonra gösterime girmişti bahsettiğimiz dizi.

Tom Clancy’den ve Jack Ryan’dan söz açılmışken geçen hafta bize yine onu hatırlatan bir olay yaşandı.

“Çin’de yayın yapan bir sitesinin yayınladığı makalede Rusya ve NATO ordularının Baltıklar’da askeri çatışma içine girmesi halinde İttifak güçlerinin Kaliningrad’ı 2 gün içinde ele geçirebileceğinin ileri sürüldüğü habere karşılık Rus parlamenterler, böyle bir senaryonun imkânsız ve saçma olduğunu belirtti.”

Şaçma kısmını bilemeyeceğiz ama Rusya’nın Litvanya’ya saldırısı sonrası NATO ile Baltıklarda çıkan savaşı konu “Commander in Chief” (Başkomutan) romanı Tom Clancy’nin yarattığı Jack Ryan karakteri üzerinden yazılmıştı. (Yazar Tom Clancy öldükten 2 sene sonra) Savaşı Rusya kaybetmiş, kitabın sonunda Rusya’yı yöneten derin devlet Putin’i bir Çeçen’e öldürtmüştü. Tabii kitapta geçen ve tıpa tıp Putin’i tasvir eden Rus Devlet Başkanının ismi farklıydı ama konu anlaşılmıştı.

2015 yılında yayınlanan kitaptan bir yıl sonra Rusya’nın Kaliningrad’ı son teknoloji İskender füzeleriyle tahkim ettiğini de not etmiş olalım da aklınızın bir köşesinde bulunsun.

Gelelim son konumuza.

Çin Komünist Parti’nin yayın organı olan “Modern Ships” isimli dergi son sayısında Çin’in geliştirdiği ve daha önce görülmemiş yeni silahının bütün detaylarını “yanlışlıkla dergiye koymuş, hem de kapak resmi ve konusu olarak.

Aslında haberde geçen Avustralya’lı uzmanların yaptığı yorumlar bile bu işte bir yanlışlık olmadığını alanen gözler önüne sermektedir.

“Eğer görüntü gerçekse bu durum Çin ordusunun gemisavar sistemlerinin büyük oranda geliştiğini gözler önüne seriyor. (…) Bu değişiklikler savaş uçağının nükleer başlıklı ya da hipersonik hızla ilerleyen balistik füze taşıyabileceği iddialarını da gündeme getirdi.”

Bilmeyenler için, Çin’in geliştirdiği bu ve benzeri füzeler uçak gemisi katili olarak anılıyor.  Çinli dergi bu “yanlışı”, Eylül ayından beri dikkat çektiğimiz Hollywood yapımı “Midway” filminin sinemalarda gösterime ve Amerikan uçak gemisi USS Abraham Lincoln ve filosunun Basra körfezine girdiği hafta yapıyor.

Film, Japonların  Pasifikte II. Dünya savaşını başlatan Pearl Harbour baskınını ve sonrasında yaşanan Midway çatışmasını konu alıyor.

En son “Pearl Harbour” filmi gösterime girdikten yaklaşık 3-5 hafta kadar sonra 11 Eylül 2001 saldırıları gelmiş ve dünyanın gidişatı değişmişti.

Pasifik bugün tıpkı II. Dünya savaşı öncesinde olduğu gibi bu kez Çin ve Amerika arasında güç mücadelesine sahne olurken, Çin’in hammadde ihtiyacı için bel bağladığı petrol ülkeleri bir bir yakılırken, Aramco halka arz telaşına düşmüşken, Amerikan borsaları şiştikçe şişerken, İran’ı Çin’den kopartmak için her yol denenirken, ABD ve Çin’in en büyük paya sahip olduğu küresel borç stoku 250 trilyon$’a yükselmişken sizce Çin dergisi füzelerini,

Yanlışlıkla mı gösterdi?

Yoksa, “Japonya’ya yaptığınız gibi Pasifikte ablukayı düşünüyorsanız tüm uçak gemilerinizi batırırız” mı demek istiyorlar?