Çok ağır sonuçlar…

Son günlerde bu köşede, kriz halinde bulunduğumuz Almanya ve Hollanda’ya dair üç yazı yazdım; onların Türkiye aleyhindeki saçma sapan tavırlarını, Müslümanlarla didişme meraklarını, kültür ve medeniyet taassuplarını uzun uzun eleştirdim.

Kriz devam ediyor ve aynı türden daha pek çok yazı yazmam kaçınılmaz görünüyor.

Fakat, bu krizi yönetmeye çalışırken bizim yaptığımız bazı hatalar da yazılmaya müstehak olsa gerek.

***

Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu aynen şöyle demişti:

“Eğer Hollanda benim uçuş iznimi iptal ederse, sürekli tehdit ediyorlar, eğer böyle bir şey yaparlarsa, ekonomik ve siyasi bizim Hollanda’ya karşı yaptırımımız çok ağır olur… Bu çok ağır sonuçlar doğurur…”

Hollanda Hükümeti, Çavuşoğlu’nun uçuş iznini iptal etmekle kalmadı, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Fatma Betül Sayan Kaya’yı Hollanda’dan sınır dışı da etti.

Üstelik, Rotterdam’da Bakan Kaya’yı görmek için toplanan vatandaşlarımıza şiddet de uyguladı.

Tam bir hafta geçti bu gelişmelerin üzerinden.

Ne oldu?

Hollanda’yı Avrupa Birliği’ne şikâyet ettik…

Bir müddettir memleketinde bulunan Hollanda Büyükelçisinin bir müddet daha Türkiye’ye gelmemesini istedik…

Türkiye Büyük Millet Meclisi’ndeki Türkiye-Hollanda Dostluk Grubu’nu feshettik…

İstanbul ile Rotterdam arasındaki “kardeş şehir” protokolünü iptal ettik…

Eee?

Bu mu bizim ÇOK AĞIR EKONOMİK VE SİYASİ YAPTIRIMIMIZ?

Bunlar mı Çavuşoğlu’nun sözünü ettiği ÇOK AĞIR SONUÇLAR?

Çok ağırımız buysa az ağırımız ne?

Fonda kargaların gülüş sesleri…

Nitekim Hollanda Başbakanı Mark Rutte “Çok kötü değil” diyor.

Çavuşoğlu’nun ‘rest’i yerlerde sürünüyor.

Ekonomi Bakanı Nihat Zeybekçi’nin “Net olarak söylüyorum, hiçbir ülke ile -Hollanda dahil olmak üzere- bu süreçte ekonomi ve ticari ilişkilerimiz masada olmayacak” (Hollanda’ya ekonomik yaptırım söz konusu olmayacak) açıklaması da cabası…

Yanlış anlaşılmasın; sağduyuyu elden bırakalım, ülkemize ve Hollanda’daki vatandaşlarımıza da zarar vermek pahasına Hollanda’ya topyekûn iktisadî ve siyasî harp ilan edelim demek istemiyorum.

Demek istediğim şu: Devlet adamlarımız başka devletler hakkında konuşurken veya onlara hitap ederken lafın başını sonunu iyi düşünsünler, lafın şehvetine kapılıp içini dolduramayacakları şeyler söylemekten imtina etsinler, kuvveden fiile çıkaramayacakları tehditler savurmasınlar!

İsteyen kendi itibarını kumar masasına sürüp ‘rest’ çekebilir; ama ülkenin itibarıyla oynamaya, namerde ‘Türklerin tehditlerine aldırmayalım, dişe dokunur bir şey yapmazlar’ dedirtmeye kimsenin hakkı yok.

Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu, Türkiye’nin itibarıyla oynamış ve Türkiye’ye itibar kaybettirmiştir.

Bu vesile ile, Çavuşoğlu’nun “lale” esprisini yüz kızartıcı bulduğumu da belirtmek isterim.

Genel olarak da Çavuşoğlu’nun kelime seçimi ve üslubundaki özensizliği dışişleri bakanı sıfatına yakıştıramıyorum.

***

Yine bu vesile ile…

Başta Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan olmak üzere başka bazı devlet adamlarımızın Avrupa devletlerine yüksek sesle meydan okumayı alışkanlık haline getirmeleri de bence Türkiye’nin itibarına zarar veriyor.

Mütemadiyen meydan okuyorlar…

Her gün, her yerde, her konuşmada, tekrar tekrar meydan okuyorlar…

O kadar çok meydan okuyorlar ki, meydan okumalarının ağırlığı kalmıyor.

O kadar çok bağırıyorlar ki, bağırmalarının caydırıcı etkisi kalmıyor.

Bu konuda daha ‘tasarruflu’ davranmaları gerektiğini düşünüyorum.

Tahkir ve tezyif işlerini daha ziyade Bild gazetesinin bizdeki muadillerine bırakmaları da bence daha münasip olur.

***

Bu vesile ile bir şey daha…

Türkiye’nin söylediği ve yaptığı hiçbir şey Hollanda Hükümetinin geçen hafta Türkiye’ye ve Hollanda’daki vatandaşlarımıza karşı sergilediği malum tavrı mazur gösteremez, orası kesin; bununla beraber, ülkemizin iki bakanının ‘Hollandalılar bizi ülkelerinde istemeseler de biz onların ülkesine gideceğiz’ ısrarını  milli ve yerli gururuma yediremediğimi söylemeden geçemeyeceğim.

Çavuşoğlu yahut Saya Kaya’nın yerinde ben olsaydım, içimden ‘Hollandalılar beni istemiyorlarsa ben onları hiç istemiyorum’, dışımdan ise ‘Orada kendi konsolosluğumuzda kendi vatandaşlarımızla buluşma niyetimizin Hollanda Hükümetinde doğurduğu rahatsızlık akıl kârı değil. Hem devletimize saygısızlık ediliyor hem de oradaki vatandaşlarımızın demokratik hakları çiğneniyor’ deyip, konuyu diplomatik tepki kanallarına, sivil toplum örgütlerine ve basına havale ederdim.

***

Avrupa Birliği’ne karşı mülteciler kozu(!)nun yeniden gündeme getirilmesine de değinecektim bugün.

Ne yazık ki yerimiz doldu.

MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin dünkü Hürriyet’te yer alan şu sözlerini hararetle alkışladığımı belirtmekle yetineyim şimdilik:

“Türkiye’ye sığınmacı olarak gelmiş olanları Avrupa’ya karşı bir başka silah olarak kullanmak doğru değildir. Silahtan kaçanları siz daha sessiz bir silah haline dönüştürüp, diplomatik kılıfla bir başka yerde kullanamazsınız. Bu da insani değil.”

http://www.karar.com/yazarlar/hakan-albayrak/cok-agir-sonuclar-3558