“O kimyasal bulutlar batı başkentlerine kadar uzanır” demiştik…

screenshot_20

Bu vesileyle 2 Temmuz 2016 tarihli yazımızı tekrar hatırlatalım:

İstanbul Yeşilköy’de havalimanımıza yapılan saldırı Türkiye’ye yapılmış çok sert bir uyarı idi. Niye uyardıklarını haftalardır gazetemizde okuyorsunuz. Türkiye Batı dünyası ile sadece adı konmamış bir savaştadır. İçeride terör örgütü olarak PKK/HDP aracılığıyla silahla, DHKP-C’lileştirerek yıkıcı milis kuvvet haline getirdikleri CHP ve beyni eğitim sistemi ile alınarak yerine laiklik denen uyuşturucu hap yutturulmuş kitleler vasıtasıyla da her saldırı sonrasında sosyal medya üzerinden kendi devletlerine saldırtarak psikolojik tahribat verilmeye çalışılıyor.
Son birkaç günün olaylarına bakmak bile durumu anlamak için yeterlidir. Güney sınırlarımızda ABD ile yaşadığımız kriz üstüne Türkiye’nin ani bir manevra ile Rusya ile arasını düzeltmesi, ABD ve İngiltere başta olmak üzere Batı âlemini çıldırtmıştır. Hâlbuki onlar bizim her zaman Rusya dahil bütün komşularımızla sorunlu olmamızı, AB’nin eşiğine yüzümüzü sürmemizi, ABD’nin kolonisi olarak kalmamızı, İngiliz’in modern Türkiye’nin kuruluşunda verdiği parametreler dışına çıkmamamızı istiyorlardı. Komşularımızla sıfır sorun politikasıyla ortak bakanlar kurulları yaptık diye Arap Baharı’nı başlatarak Arap ülkelerinin yönetimleri değiştirenler, kendi başlattıkları Arap Baharı’nı Türkiye ele geçirince bu kez tüm coğrafyada Arap kışı başlattılar. Türkiye bunun son oyun olduğunu farkındalığı ile topyekûn direnişe geçince onlarda birlik halinde topyekûn Türkiye’ye karşı saldırıya geçtiler. Irak’ta başarı ile uyguladıkları şehir savaşlarını bizim güneydoğu bölgemizde denediler ama enkazın altında kendileri kaldılar. Gezi olaylarında okuma yazma ve tarih bilgisi özürlü bazı kitleleri harekete geçirerek kadife devrim denediler ama başaramadılar.
Ne terör örgütleriyle, ne iç çatışmayla, ne şehir savaşlarıyla, ne ideolojiyle ne de kadife devrimlerle Türkiye’yi çökertemeyeceklerini anlayan vahşi batı, kendisi batarken tüm dünyayı ve Türkiye’yi de yanında sürüklemeye kararlı. Köklü bir medeniyet olan ve bunu SSCB çökerken nükleer savaş başlatmak yerine barışçıl bir çöküşle gerçekleştiren Rusya’nın 1990’larda yaptığını bugün Batı yapmak istememekte, çöküşlerini bütün dünyaya yaymaya çalışmaktadırlar. Rusya ile ilişkilerin normale döndürülmesi anlaşmasının konuşulduğu günün gecesinde İstanbul’da havalimanımıza saldırmaları bu yüzdendir. Özellikle İngiliz dış politikasının ana dayanak noktası olan Rusya ile sürekli mücadelede İngiltere her daim yanında Türkiye’yi görmek istemektedir.
Bu yüzden İngilizler, miadını doldurmuş AB’den çıktıkları günün ertesinde Türkiye’deki elçileri vasıtasıyla geliştirmekte olduğumuz  Türk savaş uçağına ortak olmak istediklerini belirtmişlerdir. Elçinin gazeteye verdiği mülakat sırasında söylediği sözler ilginçtir:
“Bir, hükümetimiz kendi şirketlerinin iş hacmini ve iş yapma kabiliyetini geliştirmek istiyor. İkincisi daha derin bir gerekçe, böyle projeler iki ülkenin başka türlü geliştiremeyeceği askeri bağlar kuruyor. Biz de NATO ortağıyız ve böyle projelerle bu ortaklığımızın köklerini daha derine indirme imkanı buluyoruz. (…)Birleşik Krallık ve Türkiye arasındaki ortaklık böyle güçlü bir ortaklık. (…) Şu anda zannediyorum iki hükümet arasında anlaşma aşamasına geldik. Anlaşmanın son halini aldığını düşünüyoruz. Uzun bir zaman almayacak. Nihayetinde bu Türkiye’nin kararı ama biz Birleşik Krallık olarak çok istekliyiz Türkiye ile birlikte çalışmaya. (…)Çünkü bu sadece bir teknoloji paylaşımı, ticari ortaklık değil, aynı zamanda stratejik ortaklık.Daha geniş stratejik ortaklığımız kapsamındaki işbirliğimiz (terörle mücadele ve PKK ile mücadele gibi) ve diğer konulardaki hassasiyetlerimiz de buna dahil. Ayrıca bu proje başka askeri ortaklıklara da yol açacak.”

İşte Türkiye’nin toplu ve tek tek Batı ülkeleri için önemi budur. Almanya ile soykırım tartışmasının ardından İncirlik üssünü ziyaret etmek isteyen Alman milletvekillerine iniş izni verilmemesi ve Almanya’nın bunu onur meselesi yaparak Alman savunma bakanını göndereceğini açıklaması ise anlaşılması gereken bir başka kod idi.
ABD’nin başını çektiği Batı ittifakı Suriye ve Irak’ta bir türlü Türkiye’yi istediği noktaya getirememekte ve Türkiye ile taşeronları aracığıyla savaşmaktadır.  Türkiye’nin Batı ittifakında iğreti bir şekilde duran Rusya’yı hızlı bir operasyonla kendi tarafına çekmeye çalışması Batılı kaos planlayıcılarını çok derinden çıldırtmıştır.
Türkiye’yi durduramayanlar, beynini felç edecek bir saldırıya hazırlanıyorlar ve bu amaçla her fırsatta değişik saldırılarla IŞID’ı Türkiye ve dünya gündemine sokarak faili malum bir olay için kamuoyumuzu hazırlıyorlar. Asıl saldıracak olan Batının kendisidir ama  Türk medyası aracılığıyla Türk insanının bilinçaltına uzun zamandır “DAEŞ” tarafından yapılacak çok büyük ölçekli bir saldırının ekimini yapıyorlar.
Taraf gazetesinin attığı “DAEŞ kimyasal saldırıya hazırlanıyor” konulu manşeti bugün gazetenizin birinci sayfasında gördünüz. Biraz geriye gidelim ve bilinçaltımıza yaptıkları diğer ekimlere bakalım;

Türkiye Atom Enerjisi Kurumu Nükleer Araştırma Merkezi’ne gönderilen külçelerin yüzde 97 oranında saf alüminyum olduğu tespit edildi. Füze başlığının yanı sıra nükleer enerji üretiminde de kullanılan külçe alüminyumlarla ilgili soruşturmanın sürdüğü bildirildi. (10.Şubat 2016, Sabah gazetesi)

ABD Dışişleri Bakanlığı, söz konusu radyoaktif maddelerin Basra yakınlarındaki bir depodan çalındığını ama IŞİD ya da başka bir militan grubun ele geçirdiğine dair bir bilgi olmadığını açıkladı. ‘Elbette ki bu haberleri ciddiye almaya ve konuyu yakından takip etmeye devam ediyoruz” diyen Dışişleri Bakanlığı sözcüsü Mark Toner, kayıp olan maddelerin “kirli bomba’ yapımında kullanılabileceği iddialarıyla ilgili yorum yapmayı reddetti. Çalınan maddelerin Ir-192 isimli madde olduğu öğrenildi. Ir-192 “kapsülleri” yani radyoaktif iridyum, aslında kanser tedavisinde kullanın bir madde. Aynı zamanda Uluslarası Atom Enerjisi Kurumu tarafından 2. kategori olarak belirlenen radyoaktif kaynaklardan biri. Bu maddenin silah olarak kullanıldığında insana kalıcı zarar verebileceği, yakından maruz kalan biri için ise ölümcül olabileceği biliniyor. Fiziksel zararlarının yanı sıra çevre için de çok zararlı olduğu ifade ediliyor. (17.02.2016)

IŞİD’in infaz timinde görevli olduğu belirtilen 2 IŞİD militanı Türkiye’ye girerken Kilis’te yakalandı. IŞİD’lilerin üzerinde milletvekili ve gazetecilerin de olduğu infaz listesi bulundu. (14.06.2016)
Bu tür haberlerin devletin beynine yapılacak saldırılar için kamuoyu hazırlama, gerçek katili saklamak için saldırı öncesinde taşeronun ön plana çıkarılması haberleri olduğunun bilinciyle devletin bu konuda çok  dikkatli davranması gerekmektedir.
Ankara’nın göbeğine kirli bomba tabir edilen ev yapımı radyoaktif bir bomba atılma ihtimalinin (IŞID kullanılarak) hiçte azımsanmayacak bir şekilde dikkate alınarak tedbir alınması acil olarak gerekmektedir. Özellikle böyle zamanlarda kilit, asker, bürokrat, MGK ve kabine üyelerinin toplantı zamanlarında çok dikkatli olunması gerekmektedir. 17 Şubat 2016 tarihinde   Ankara’nın ortasında yapılan büyük saldırıda yukarıdaki haberlerde bahsi geçen türde bir bomba patlatılsaydı, binalara değil ama ülkenin beynine vereceği hasarı düşünmek bile istemiyoruz.

Yeni yapılan Beştepe’nin bu tür saldırılara karşı korumalı olması aslında bu mevzunun gözönüne alındığının bir göstergesi.

Altında Pentagon modeli Harekat Merkezi’nin yer aldığı kampus, yüksek güvenlik açısından tüm özellikleri taşıyor. Doğal afetlerde kriz merkezi, kimyasal, biyolojik, nükleer ve siber saldırılarda Hükümet Harekat Merkezi olarak kullanılacak yapı bomba, füze gibi balistik silahlara, kimyasal ve nükleer saldırılara karşı korunaklı. Uydu dahil her türlü haberleşme olanağına, kriptolu telefonlara sahip olan yapının duvarlarında her türlü dinlemeye ve takibe karşı ses ve elektromanyetik yalıtım yapıldı. Harekât Merkezi çelik destekli özel betondan yapıldı.
Eğer bir simülasyon yapılırsa Türk devletine maksimum hasar verecek bir saldırının bu şekilde yapılacağı ortaya çıkacaktır. Batı istediğini yaptıramaz ise saldıracak ve olayı IŞID’a yıkacaktır. Bu yüzden Batı başkentlerine mutlaka çok güçlü mesajlar verilerek bu saldırının önü alınmalıdır.
Bu ülkede görülecek bir kimyasal saldırı bulutunun Batı başkentlerine ve ekonomik merkezlerine kadar uzanacağının mesajı mutlaka ama mutlaka çok güçlü bir şekilde verilmelidir.

İstanbul saldırısını yapanların, bu saldırıyı istedikleri gibi manipüle ederek dünyaya servis etmelerine engel olan TRT World’e Hürriyet gazetesinde yazan bir taşeronları aracılığıyla saldırmaları ise medya ve terörün nasıl birbirlerinin tamamlayanları olduğunu göstermesi hasebiyle önemli bir örnektir.

screenshot_25

screenshot_22

screenshot_23

screenshot_24